17 Mart 2015 Salı

üst üste okunması gereken 2 kitap / okumayanı dövsünler vs.

Bence toplu taşımada okumayın, yadırgarlar. Hele ki herkesin meymenetsiz sıfatlarıyla adeta adam dövmeye sokağa çıktığı sabah saatlerinde, anlamsız bir tuhaflık olursunuz onların anılarında.
Çoğu zaman alt dudağımı ısırarak kendimi frenleyebildiysem de, hıçkırarak kahkaha attığım da doğrudur (birgün tanıdıklarınızdan metrobüste gülen tuhaf kızla ilgili hikayeler duyarsanız, ahanda o benim)
İnsan kitap okurken gülümser diye bildik ya biz.
bkz.gülmekten karnına kramp girmişlik. Okuyun anlarsınız..

Bizim 90'ların mahallesinde geçen 3 kafadar arkadaşın komiklik şakalar hikayesi. Yüzde bir milyon nostalji hatta kısmı olarak fazlasını bulabilirsiniz..

Selçuk Aydemir, Mahalleden Arkadaşlar (Sayfa6 Yayınları)

Bir kuple,
"Oğlum bak sen artık kocaman adam oldun, çocuk değilsin. Bazı şeylere aklın eriyordur" dedi. Aha anamı boşayacak kesin. Velayetim sende kalacaksa olur baba. Bana çok eziyet ediyor, sevmiyor galiba beni karın. Yolda ayağı takıldı düşerken beni elimden tutup düşeceği yere attı, üzerime düştü baba. Düşüşünü yumuşattı benle. Minder gibi kullanıyor kadın beni.
"Artık bazı şeyleri konuşma vakti geldi. Erkek oluyorsun sen."
Boşanma değilmiş. Sünnet mevzusunu açacaktı kesin. Erkek olmak dendiğinde sünnet mevzusu açılırdı bizim evde. Hazır değilim baba, bana biraz zaman verin.
"Şimdi böyle nasıl anlatayım? Hani kızları falan gördüğünde için gıcıklanır falan, bir yerlerinde bir şeyler olur ya, onlar normal şeyler"
Ne anlatıyorsun baba sen? 9 yaşındayım ben. Biz henüz kızların kuşaklarını çözmeyi fırlamalık olarak görüyoruz, fantezi olarak değil.
"İşte nasıl anlatayım lan, böyle rüyanda falan garip garip şeyler görüyor musun?"
"Üzüm ağacı gördüm dün rüyamda"
"Sonra ne oldu?"
"Koştum yedim hepsini, dalını budağını kırdım ağacın, öyle üzüme acıkmışım. Bir tane bile bırakmadım ağaçta, annem pazardan üzüm almıyor yerim diye, konuşsana annemle. Üzüm alsın"
"Öyle değil lan! Böyle kadınlarla falan görmüyor musun kendini?"
"Serkan'ın ablasıyla gördüm kendimi geçen gün"
"Komşun lan o! Tövbe tövbe. Ee ne yapıyordunuz?"
"Kızartma yapmıştı, onları yemeye çalışıyordum, vermiyordu, dövüyordu beni. Ben de saçını çektim kızartmayı alıp kaçtım"
"Oğlum hiç kız falan öpmüyor musun rüyanda?"
"Kız öpmek mi? Niye öpeyim ki? Birine bir şey mi yapmışım, öpüşüp barışmamız mı lazım?"
Babam alnındaki teri elinin tersiyle sildi. "Tamam daha şey olmamış seneye konuşuruz" dedi çıktı.


İlk romanını yazan Selçuk Aydemir, kitabın giriş bölümünde bugün yazdığı her şeyi yazmasına neden olan Ferhan Şensoy'a teşekkür ediyor. Elindeki Şensoy'un 'Denememeler' kitabını bitirmek adına, aynı banliyö trenin içinde kaç tur attığından ve sonrasında, kendini bir kitapçıda bütün Ferhan Şensoy kitaplarını satın alırken buluyor.
Ben de Mahalleden Arkadaşlar'ı bir solukta bitirdikten sonra, Selçuk Aydemir'in ayak izlerinden devam ettim. Yıllardır süre gelen ayıbımı örtmeye karar verdim. Lan o kadar kitaptan bahsedip adamın bir kitabını okumamışız ya!!
Benden çıktı artık tabii, bundan sonrası da 'hala' okumayanların ayıbı...

Ferhan Şensoy, Kazancı Yokuşu (Ortaoyuncular Yayınları)

Eskilerden bir Mart ayı. Kazancı yokuşunda gaz bitmiş. Mahalle sakinleri ülkenin sosyo-ekonomik hatta siyasi çalkantılarından uzakta olsalar da, ne medet bir soğuksa işte üşüyorlar..
Süleyman Demirel açıklıyor tabii, 'Memlekette gaz var', geceleri uyurken g.tü titreyenlere sormak lazım bir de..

Bir kuple;
Kanun namına gelen polisler, önce evi didik didik ettiler. Sonra Müfitle, Yavuz'un parkalarını giymelerini beklediler.Ercüment'in meraklı sorularını hiç penislemediler. Evi karıştırırken buldukları iki pileyboy ve karanlık ve kuşkulu buldukları kimi polisiye romanları yüklendiler. Şişman olan, Agatha Christie'nin komünist bir yazar olduğundan emindi...
Bir kuple daha;
Bir Roma Hukuk kitabı bulundurabilseydim.. Roma hukukundan örneklerle süsleyebilirdim bu savunmayı, düşüncesiyle uykuya daldığı için o gece düşünde Sezar'la,Brütüs'le uğraştı, Çiçero'yla özdeşleşti. Fellini'nin filimlerini anımsatan bir Roma hamamında dört kadınla deliler gibi seviştikten sonra, düşünün sonradan anımsayamayacağı bölümlerine kaptırdı kendini Albayım Necdet...

Edit: Şu an Emrah Serbes'in 'Erken Kaybedenler'ine başladığımı duyurur, sizi buralarda görmekten de zevk duyarız efenim...

Okuyup da az adam olmak dileğiyle, sevgiler..

5 Mart 2015 Perşembe

ruhun gıdası mı dediniz, adamınız ben değilim ama...

Bilen bilir :) müzik pek dinlemem, pek sevmem.. Hani insanlar benle ilgili arkamdan hoşbeş edeceklerse, "ilke de şu müziği faso fiso"lu cümleler asla kuramazlar.
Belki biraz film müzikleri, bıkmadan boku çıkarılmış bir kaç şarkı ve bir de tabii ki hepsinden harici yeni dönem Muse sevmişliğim  var o kadar.

90'larda çocuk olmak daha kolaydı tabii. Belli başlı müzikler vardı ve biz kaset doldururduk. Benim baştan sona bir kaseti sevdiğim şarkıyla donatmışlığım da vardı.
Eski şarkıların sözlerini de bilmek biraz daha kolaydı.
Çünkü o güzelim teyplerin önünde geçen hakikatli zamanlar sonucunda rew tuşu ve işaret parmağı kordinasyonu sayesinde yalan yanlış ingilizceyle de olsa tüm şarkı sözleri çıkarılır, ev ahalisi çılgına dönünceye kadar durum 'ripit' ederdi dostum.
Bkz.
-Coolio, Gangsters Paradise
-Moonspell, Alma Mater
Evet, oradan baktığınızda yelpaze biraz garip görünebilir ama bunların sözlerini ezberlemek her baba yiğidin harcı değil bebeğim..
Bir de bu çıkarılan şarkı sözleri yalnızca ezberlenmez, bir de yakın arkadaşlara da zorla ezberletilir, nerede şarkıya denk gelirsek anırarak eşlik edilir, şarkının çalmadığı zamanlarda (sokaklarda) kendimiz çalıp kendimiz çığırdığımız zamanlar da az değil hani (utanmıyorum)

Gel zaman git zaman poptan metalden ve raktan ve kısmi arabeskten, özgünden hatta dünya devriminden falan nasibi aldıktan sonra, şöyle bir arkaya yaslanıp düşündüm.
Yahu herkesin oturmuş bir müzik zevki var. Oh ne güzel.
Ben ise yalnızca şarkı bazlı ilerleyebiliyorum. Yani uğraşmadım sanmayın ama olmadı arkadaşlar.
Bunu acayip dinlerim, yok basçısından, davulcusuna, yok eski üyesinden, ilk şarkı sözüne kadar, dıdının dıdınısı bile bildiğim bir müzik zevkim,bana özel bir grubum falan asla olmadı.
Hepsi geçti gitti bir şekil ve ben tuhaf bir şekilde, bakkaldan o kadar kutuyu çaldıktan sonra kapının önünde onları ne yapacağını bilemeyen bir sümüklüye dönüştüm.
Ne mi yaptım?
Kutuları yere bıraktım.
Müzik bana göre değil.
Ben de işler şöyle ilerliyor:
Yeni grupların (dediğim işte özellikle 2000'lerden itibaren çıkanların hemen hepsi) hiçbir şeyini bilmem.
Soloları da bilmem. İsimlerini bildiğim beyonce'den riyanna'ya bişiler var tabii ama pek dinlemem, çalarsa ortamdan kaçmam ama hiçbiri hafızama kazınmaz.
Pinkflyod'dan, grup yoruma, ne bileyim Guns'n roses veya slayer veya işte ilkay akkaya veya bon jovi falan hepsiyle geçici ilişkilerim oldu. Roxette'i falan çok sevdim ve biraz sinead o connor ve bir ara damien rice falan derken kimse kalıcı olmadı.
Kıroluk ruhum coştuğunda eski bir model arabada sesi sonuna kadar açık Bed of Roses dinlemek isterim.
Arkadaşlar arasında hala ezbere bildiğim Seren Serengil taklidi yaparım.
Bence artık konuyu anladınız.

Bir Muse oldu bunca yıl, kısmı sadakatim. O da bana bir filmin hediyesi.
(Heuta Tension, yol sahnesine bakmanızı öneririm). Mühürlendim :))
Bir de en sevdiklerimden Amelie'nin tüm soundtrack'i
Ve Single Man'in ve Creation'ın..
anlatacaklarım bu kadar..

Sonuç:
Geçen gün evde biraz gecikmeli olarak Inside Llewyn Davis'i izledim.
Biraz yüzyıl sonra oldu ama büyülendim.
Benim gibi müzik bilmezden olcek ama kusuruma bakmayın ve pilis bir şans verin film müziklerini indirin,satın alın, çalın.. naparsanız yapın da mutlaka dinleyin.

Evinizde tek kişilik bir koltuk olsun bence.
Böyle üçlülerden,ikililerden gayrı, rahatça taşıyabildiğiniz, istediğiniz köşeye çekebileceğiniz hani.
Bir kadeh ne severseniz ondan koyun, biraz da camdan dışarı bakın olmadı kütüphanenize veya her zamanki gibi boş  duvarlara da olur, boş boş bakın etrafa, size ait olan bir zamanın tadını çıkarın bence.
Arka fonda filmin müzikleriyle...



Not: Michael Jackson (benim gerçek ilk aşkım), tuhaf ki ona da seksenlerin sonunda veya doksanların en başında Almanya'dayken, Yelizlerin evinde hatta :) Moonwalkers filmiyle aşık olmuştum.
Demek ki bazıları bazen ilk önce filmlere sonra da müziklere aşık oluyor.
Sonra da filmlere sadık kalıyor.
Bu yaşımda bunu öğrendim..