22 Eylül 2014 Pazartesi

kuş boku

Geçen hafta tam neredeydim ve o anda ne yapıyordum hatırlamıyorum. ama güzel bir gündü falan...
Üzerime kuş sıçmıştı! Şöyle güzelce omzuma doğru. Bok, diye çıkıştım ben de (bu da bir nevi kızma ünlemi)
Sonra hoş geçen bir haftasonu aksiyonundan sonra pazar günü sabah itinayla kalkıp, Fenerbahçeye doğru yol aldık. kahvaltı, çay kahve derken sonunda okey masası. Kızlara erkekler de değil hani, ekip çalışması adına koca bir 0.
Herkes kendi başına.
Hooop, biraz kafama, biraz elime, biraz omzuma, biraz da oturduğum koltuğun kenarına kuş sıçtı.
Mukadderat.
Neredeyse (arkadaşlar kızmasınlar) tüm oyunu bir başıma bitirdim diyebilirim ki ortalama 40'tan düşüyorduk. Masadan ara ara yükselen sesler; bu kadar da olmaz, yok böyle bal... gibiydi. Biraz şansım yaver gitti tabii biraz da oyun takibimdeki ustalığım, inanılmaz dikkatim :D, sayma yeteneğim falan derken.. A pardon o black jack'ti! Saçmaladım.
Saçmaladım ama sonunda oyunu kazandım.
Hatta yasemin acıktığı için ağlamak üzereyken, daha taşlar yeni dağıtılmış, az  dur, sabret şimdi biterim, dedim"! Üzerime gelen kötü-komik bakışlardan hiç bahsetmek dahi istemiyorum, ama sonuca bak, kim bitti bilin :)
Sonra hemen iddia oynadım ki, ilk yarı sıfır, ikinci yarı sıfır, Manchester City - Chelsea'ye tek maç olarak bastım, azcık para kazandım. Şimdi bu gazla az biraz devam etmek istiyorum. Bir kaç kazı kazan, sonra piyango, şans topu, loto, toto derken her şeyi deneyeceğim *
Madem yılın bir tarihi benim tüm şansımı kırmıştı hayat.
Madem hayatımdaki her şeyin ama her şeyin kötü gittiği bir dönem yaşadım ilk defa
Madem sanki bir daha iyileşemeyecek falan sanar ya insan ve bir daha hiçbir şeyi iyi gitmeyecek, ve inanmadığın o tanrı bile elini çekmiştir hani üzerinden ve sevdiklerin falan. Hani olur ya bir peri masalının ortasında terle uyanırsın karanlığa gibi. Yani her şeyin çok naif bir şekilde, şaka gibi kötü gitmesi olası. Elindeki her şeyin tepe taklak olması ve ihanet ve korkaklık da.
Sonra adını koyamadığın bir dolu şeyler ve sonra çalmadığın bir elektro gitar ve klasik gitar neden boş yere salonun ortasında durur ki diye sorarsın.
Çünkü insanoğlu aç gözlü ve çoğu zaman iyi bir fikri satmak istiyor kendince.
Acıklı.

Tamam bu işin bir yanı, gelelim yazının başındaki hikayeye.
Bunların hepsinin tersi de olabilir o zaman. Mutsuzluğun içine çok gömülmeyin eğer elinizdeyse.
Slogan: Yaşasın kuş boku.

P.S. Yaşasın kuş boku dedik diye götüm götüm ağaç altlarında gezinmeyin.
Ayrıca tecrübeyle sabittir ki, güzellik zorlamadan anlamıyor, zora gelmeyen de güzellik olmuyor.

*bkz.boktanmedetummak

19 Eylül 2014 Cuma

bu mevsimlerin bir anlamı olmalı.
yıllarca öğrenilmiş gerçeklerin değişmesinin de
soranlara yaz derdim, en sevdiğim
tabii şimdiye kadar
bu mevsimlerin anlamı bir karıştı yani.
dün sonbahardan bozma kış geldi ve uzun zaman sonra ilk defa yağmurluk giyindim.
uzun zaman eşittir, bir yaz mevsimi.
ve bir bardak votka melon.
ve sigaram.
ve yağmur

üşümeyi özledim

18 Eylül 2014 Perşembe

bazen olur öyle

almanyadan döndüğümden beri neredeyse ofise hiç uğramadım.
artık çoğu zaman mobil haldeyim.
istanbulun bir yakasından diğer sınırına kadar uzanan müşteri ziyaretleri.
toplantılar.
hayat daha bir hızlandı.
bu iyi birşey.
önümüzdeki günlerde şimdiden planlanmış, eskişehir, bursa, gaziantep, ankara, izmir seyahatleri falan. böyle tatlı bir karmaşa, yeni yeni iş imkanları, yeni yeni insanlar ve daha da önemlisi zaman biraz daha kıymetlendi galiba.

bazen tanrının kulağıma kıymetini bil diye fısıldadığını duyar gibiyim.
ve genelde de hep denedim.
önemli değil.

çok zamandır gitmediğim
beşiktaşta Babalıkta bir gece hediye ettim kendime.
bu sefer kız kıza diye anlaşmıştık ama pek de öyle olmadı.
gecenin ortasında masamıza misafir olan bir arkadaşın haricinde iki amerikalıyla tanıştım.
önümüzdeki sene bize dolma yemeye gelecekler sözleştik.
kaliforniya'ya gitmeye beni ikna edemediler ama newyorka gidersem sanırım görüşeceğiz.
iyi insanlar.

bu arada anladım ki
beşiktaşı özlemişim.
olur öyle.
ama ertesi sabah bir pişmanlıkla uyanmadım değil.
bokunu çıkarmanın verdiği rahatsızlık hissi falan derken, gecenin o saatine kadar içmenin hem de ısrarla  içmenin hiçbir anlamı yoktu. sınırları biraz zorlamış olabilirim.
çünkü dediğim gibi zaman artık kıymetli. sabah erkenden kalkıp çorlu'daki toplantıya yetişmem gerekmiyor gibi pervasız hareket etmem... olur öyle bazen.
hep mantıklı şeyler yapılmıyor demek ki.
bazen küçük pişmanlıklar da baş ağrısı geçtikten sonra komik anılara dönüşebilir.
nitekim toplantı da baya iyi geçti.

yani bazen kafanıza estiği gibi davranabilirsiniz.
bazen akıntıya karşı kürek çekmek, rüzgara karşı yürümek falan hiçbir şeye yaramaz.
bazen hiç kasmamak lazım
hesaplamamak.
ama bunu alışkanlık edinmeyin.
ve bırakın anınız yüzünüzde güzel bir gülümseme olarak kalsın.
bazen tüm sorumluluklarınıza rağmen gece geç saatlere kadar içebilirsiniz.

eğer birisi size kızarsa da, anlayış gösterin. 
o da sizi sevdiği içindir.
bilirsiniz.



15 Eylül 2014 Pazartesi

zeytin ağacı

Tatlı insanlarla vakit geçirirseniz tadınız kaçmaz.

Salacak'ın üst kısımlarında harika manzaralı bir bahçe partisi. Dolu dolu kokteyller hem el yapımı hem de bizim eller de yapıp yapıp yeni şeyler denetiyorlar. Tabii herkesin içkiye bir bakış açısı var.
Sağ tarafta bir DJ köşesi ve harika çalıyor. Sol tarafa ara ara gidip, yahu insan burada yaşarsa ölmez hayalleri falan. Manzara acayip. İlke dilinde mötiş.
Herkeslerin keyfi yerinde. Hem uzun zamandır görmediğim arkadaşlar orada, hem de yeni tanıştığım tatlılar. En tatlısı da zaten her zamanki gibi yanımda :) Şımarmasın.

İçtik güldük dertleştik falan derken, sabaha verilen harika bir kahvaltı sözüyle ayrıldı herkesler. Kafalar sarhoş. Sözler tabii ki tutulmayacak zanları sonucunda, tatlılardan birinin işi çıktı, birilerinin baş ağrısı falan, biz 3 kafadar, oraya mı buraya mı gitsek arasında daha çok acıkarak kendimizi Kalamış Divan'a atıverdik. Ve abartmıyorum yaklaşık 4 saat süren kahvaltı serüvenimizi envai çeşit suşi ile noktaladıktan sonra sizinle paylaşmak istediğim bir kaç çıkarım var!

Bazı şeyler olur.
Hem de bazı kötü şeyler. Sonra inanmak zorundasınız ki, önünüze çıkan iyi şeyler bazen kötü şeylere neden olabilir, kötü bir şey yaşadığınızı sandığınızda eğer biraz sabrederseniz harika bir şeye dönüşebilir.
Sabredin. Çok  değil az sabır gösterin ve sabır gösterirken de hayatın avucunuzun içinden akıp gitmesine izin vermeyin.
Çünkü iyi insan iyi insandır, bencil ise bencil. Unutmamak gereken şey iyi insanlar da bazen bencildir.
Geride kalanı bırakın geride. Herkes hak ettiği yer şu an olduğu yerdir. Merak etmeyin.

Hayat zor mu? Evet zor.
Bir zaman önce bir daha mutlu olamayacağına inanan birini tanıdım. Herkes ona zamanla her şey geçecek derken, o zamanla geçecek tek şeyin zaman olduğuna inanıyordu.Yanıldı.

Sonra pazar sabahı kahvaltıda, Esin masada bir şey dedi.

Zeytin ağacı, zeytin ağacıdır. İspatlamak için uğraşmazsın. Hayat işte bu kadar yalın.

Mutlu olun.

Herkeslere iyi haftalar.


9 Eylül 2014 Salı

Almanya macerası

Atatürk havalimanındayım. İki büyük poşet elimde, ve tekerlekli valizim, parmaklarım birbirine girmiş durumda. Ne o işten veya tatilden mi dönüyorum. He ya.
Taksiye bindim.
Nerede olduğum umurumda değil, çünkü tek başına yapılan uçak yolculuklarından hiç haz etmem. Haz etmediğim diğer bir çok şeyin yanında bu ufak mı kalır, evet.
İki tane antidepresan üzerine iki ufak şişe şarap içmişim. Neden?
Çünkü uçak daha havalanmadan pilot uyarı geçti. Türbülans vs. olabilir. Kemerlerinizi çözmeyin. Hay allahım dedim. Bu sefer yanımda tırnaklarımı geçirebileceğim kimse yok.
İş gezisini tatille birleştirmenin kefareti bu mu? He ya...

Şöfor amca bekliyor benden, nereye diye sordu. Yeni... dedim, devam etmedim.
Bostancı'ya sür abi, diye bitirdim.

Flashforward.
Kafam o kadar ağırdı ki, kendimi taşıyamayan o halimle, kaktüsü nasıl taşıyacaktım. Çocukça tabii. Ben de vazgeçtim.
İstikamet, bizim ora.

Flashback.
Almanları sevmeyen karşısında artık beni bulur. Uzun uzun eğitim serüveniyle kimseyi sıkmayacağım. Ama o disiplinli, o iş odaklı Almanların akşam içkili yemek masasında nasıl eğlenceli, arkadaş canlısı ve konuşkan olduklarına inanamazsınız. Enternasyonel bir eğlence dilleri ve aralıksız bira içme kapasitesi.
Ve lütfen bırakın yemekleri onlar seçsinler. Yarı almanca yarı ingilizce menülerden yanlış şeyler  çıkarmanız çok olası. Tecrübeyle sabittir.
Sabah 8 akşam 5'e kadar süren aralıksız bir eğitim serüveni, saat 7'de yemek için buluşma ve oradan da ayarlanan restorana varma falan derken, gece saat 12'ye doğru kendimizi zar zor yatağa atıyoruz.
Ve ben bu tempoda hiç bu kadar az yorulmamıştım.
Toplam 4 gün süren Marl - Recklinghausen serüveni, beni Essen'de bir tren istasyonuna getirdi.
Bu yolculuğun en güzel kısmı bu olacaktı. Neden mi? Ben tüm Almanya seyahati için kendime saçma sapan şeyleri düşünmeyi yasaklamıştım. Yaptım da doğrusu. Keyfim ultra böyle.
Ama Almanya'nın kuzeyinden ortasına sürecek olan bir tren seferinde beni kimse düşünmekten alıkoyamazdı. Plan bu ya, ben Almanca aksanla yapılan ingilizce anonsların arasında tabelayı takip ederken, vay be bu Almanlar da ne kadar dakikler derken, bir saat öncesinde geldiğim tren istasyonunda, kendi binmem gereken trenimin gidişini izledim. Vay halime.
Daha önce İrlanda'da bir uçak, İskoçya'da bir tren, kaçırmış olan ben Essen'de yine... Neyse, türkçe küfretmek bazen iyidir. Hele yabancı bir memleketteyseniz. Kimse sizi garipsemez... mi sandınız?
Nein!
Hemen iki bacım yanıma geldiler. Ay siz Türk müsünüz? Yüzümde tuhaf bir gülümseme, evet aynen, dedim. Benim tren galiba gitti, çünkü tam 3 dakika geçti hala yok. Bana Almanya'da peron değiştirebilen tren seferlerinden bahsederlerken, ben Alman aksanında İngilizceyi düşünüyordum.
Tam böyle yine yüksek sesle bir feryat halindeyken, gözüme ilişen bir görevliye götüm götüm yanaştım, tane tane ingilizceyle adama treni kaçırdığımı ve ne yapmama gerektiğini sordum. Adam bana Almanca cevap veriyor ki, benim İngilizce aksanımın Almancaya benzer bir yanı var diye düşünmeden edemedim. 'Hay allahım' ağzımdan çıkıverdi tabii.
'Ay Türk müsünüz'
'He valla' deyip de boynuna sarılmayana aşk olsun. 1m2 alanda yalnızca 3 dakikada bu kadar Türkiye'liye denk gelebileceğiniz başka memleket yok tabii.
Neyse benim amca bana hiç ektra para ödetmeden, gariban kontenjanından beni daha hızlı bir trene transfer etti, hem de yalnızca 50 dakika bekleyecek olmamdan dolayı binbir tane özür dileyerek. Yerim.

Bir süredir hayat bir tuhaf gidiyordu. Benim en sevdiğim dilin ülkesi bana tabii ki iyi gelecekti. Fazlası geldi.
Spontene Nürnberg'de düzenlenen Redbull District Ride'a denk geldim. İnanılmaz.
Spontene Nürnberg'de düzenlenen Volksfest.. Diyecek laf bile bulamıyorum. Yıllardır yahu şu Octobarfast'e gitsek planı yapıp yapıp iptal eden ben değil miydim? Tam da Recklinghausen'de arkadaş olduğum Almanların beni Stuttgart'a gitmeye ikna etmesinin üzerinden yalnızca 24 saat geçmiş.
Çadırlar kurulmuş, her yer karnaval yeri. Herkesler içiyorlar, canlı performanslar ve Nurnberger Bratwurst, bana Almanca nasıl isteyeceğimi bile ezberlettiler... ve Midnight Ladies'in inanılmaz performansı, arka masadaki kalabalık masanın bizimle olan kontağı, Huuuu çok iyiydi.
1 litrelik olan bardakları tek elle kaldırmak dışında bir sorun yaşamadım.

Tavsiyeler.
Ölmenden Almanya'yı görün, kuzeyden güneye gezin.
Bratwurst, Nürnberger yiyin
En az bir bira festivaline, Almanya'nın herhangi bir kentinde katılın.
Kaiserburg'dan Nurnberg manzarasını elinizde biranızla izleyin
Bratwurst Röslein, memleketin en ünlü restoranı, çok paranız varsa uğrayın
Enchilada Cocktail Bar, Singapure sling :)
Az daha unutuyordum, ömrü hayatımda gördüğüm en güzel havai fişek gösterisi..
tüm aileyi seviyorum




çeviriyle yemek seçmece
 Enchilada Cocktail Bar
Midnight Ladies, züpper!

 gözlerinizi az kısıp bakarsanız, bizi orada seçebilirsiniz, Şafak'ın üstün fotograf yetisinin sergisini görmektesiniz, vauuuvvvvv!!!

Bir de her yer yeşil yeşil, her yer yaşanabilir, bu kadar gelişmiş bir endüstri ülkesinin bu kadar yeşil olabilmesine şaşırmamak elde değil.
Tertemiz, çoğu Avrupa gibi.
13 yıl sonra tekrar Almanya'ya gitmenin dayanılmaz sevinci.
Tüm o kimya litaratüründen sonra gevşeyen kaslarınız.
Koy gitsin hayata, baksana dünya nasıl da dönüyor demez mi insan

Sonuç.
Uçak yine düşmedi ki, zaten inanılmaz bir anlaşma yapmışlığım var. Ayrıca düşeydi de kafam acayip iyiydi yani.
İstanbul'a geldik. Bok mu var?
Yahu iki gün gittin diye, senin bi tarafların kalktı demeyin. Almanya'yı daha başka seviyordum, şimdi Almanları da.
Sonuç, seve seve geldik.
Aslında güzel bir kaç hisle geldim ki memlekete, buranın o kaotik çekim gücü beni hızla içeri çekti.
Halbuki ben neredeyim, şehir nerede.
Kendisine de öyle dedim.
Bak dedim, her şey iyi. Bunu geç dedi.
Bak bu önemli değil mi dedim, ben iyileşmekten bahsediyorum sana, ve bence bu çok değerli. Bok yoluna gitmesin Niyazi dedim.
Sustu.
E napalım.
Boynumuz kıldan ince. Hatırladıklarımız ağırlığı omzumuzda hatırlamadıklarımız.. hakkında konuşmuyorum bile.
Düşünmek istiyor ademoğlu. Ne diyelim. Ben beynimin düşünen kısmını buzluğa koydum.
Pek bir işlevi yoktu zatii.
Sonuç olarak,
Havvakızlarından ilke benim adım. Seni seviyorum.
3!