Gazetelerden son iki gündür başlıklar, Newroz ile ilgili. Tarihi Newroz görüntülerini, hiç gocunmadan, sanki dünkü haberleri, o şovenist propogandaları zamanında kendileri yapmamış gibi samimiyetsizce pohpohluyorlar. Türkiye değişiyor mu? Acaba bu bir umut kapısı mı? Savaş sona erecek mi? PKK'nin tavrı ne olacak? Yabancı basına yansımaları neler? APO parti içinde hala söz sahibi mi? gibilerinden. Bu haberlerin ve gelişmelerin Türkiye üstünde olumlu olumsuz yankıları da bununla aynı doğrultuda devam ediyor tabii. İnsanlar ikiye ayrılmış bir şekilde; bu görüşmeleri ve bu kutlamayı kınayanlar, kabul etmeyenler, bunu milli iradeye bir hakaret olarak görenler ile kendilerini daha iyi ifade etme şansı yakaladıklarını düşünenler, bunun Türkiye halkları için olumlu bir gelişme olduğunu söyleyenler vs. Bir de, tahminimce köşelerine çekilmiş, yine günlük politikanın hezeyanına ve heyecanına kendini kaptırmadan daha temkinli duran ve uzun vadeli sonuçlarını merakla bekleyen minicik bir azınlık da vardır diye umuyorum.
77, 1 mayısı üzerine yasaklanan taksim meydanının eylemlere ilk açılışının coşkusu hala gözümün önünde. Birlerce insanın meydana akın etmesi, haksızlığa uğramış bir halkın simgesini, bir nevi asasını tekrar eline geçirmesi görsel olarak doyurucu, içerik olarak aslında yine beklemenin en iyi yol olduğunu göstermedi mi bize. Çünkü Türkiye'de emek sömürüsünün hiç hız kaybetmeden devam etmesinin yanına bir de çığ gibi büyüyen bir sosyal/siyasal gerileme hala gündemdeydi. Sayılarla uğraşmak istemiyorum. Tutukluluklar, göz altılar, ev hapisleri, engellemeler, basının tekelleşmesi, pazar zamları ve özelleştirmeler, arsaların satılması, avm lerin büyümesi vs. derken, Taksim meydanını bize geri verdiler.
Belki sorunda buradadır, bize geri verdiler (bu yıllardır dürüstçe buna karşı duranların emeğini hiçe sayma anlamında değil kesinlikle)
Nazım Hikmet'in vatandaşlık hakkının iadesi.
Dersim Katliamının gündeme gelmesi.
Ahmet Kaya'nın bugünün popülist yarışmalarında temsili olarak birinci çıkması.
Bunların hepsi büyük başlıklar.
Peki saman altından akan suya ne demeli? Yürüyen doktorları unutuyoruz. Eczacıların içine düştükleri acınası durumları da. Değişen eğitim müfredatlarını, şairlerin tekrar yasaklanmasını, sanat eserlerinin sansürlenmesini, kürtaj tartışmalarını, lise çağında evliliğin önünün açılmasını...
Bana Taksim Meydanını verirken, başka sokakları kapatmasını, üstüne üstlük Taksimi dönüştürme planını da.
Belediye seçimlerinde üçbeş uyanıklık yapıp, bölgeleri ikiye ayırmasını. Mezar oylarını. Sucukları da.
Şimdi insanlar ölmeye devam ederken, İmralı görüşmeleri gündemde.
Bu savaşın bu şekilde kazanılmayacağını anladıklarını söylüyorlar. Barışçıl bir yol arıyoruz diyorlar.
Tamam.
Peki bunun altından başka bir fatura çıkıp çıkmayacağını nereden bileceğiz.
Açık mektupta, alevilerin anılmadığından bahsediyorlar?
Enteresan.
AKP sünni müslüman ideolojiyi mi temsil ediyor?
Evet.
Şaşırmıyorum.
Toplum kendi antisini de doğruyor unutmamak lazım. Diyalektiğin en güzel örneği bu memleketin insanları, yalan mı?
Neyse lafı çok uzatmak istemiyorum.
Biz ne kanlı bir mayısları, ne bu memleketteki kürt milletinin faşizme kurban gidişini, ne emeğin sömürüsünü, ne de neoliberal politikaların toptan yok ettiği diğer şeyleri unutuyoruz. Mücadele geleneği düşük seviyede, hafızası kısa ömürlü olan bir halkın, şakşakların peşinde koşmamasını temmenni yazısıdır bu. Ve bu yazıyı kilometrelerce uzaktan, başka bir kıtadan, gerçek bir önderin halka yaptığı konuşmayla bitirmek istiyorum. Belki o konuşmayı okuyunca bugün meydanları dolduran binlerce insanın, yalnızca bugünlük olma korkusunun bende neden bu kadar yoğunluklu olduğunu ve ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Saygılar..
2005, Caracas / Uluslararası Gençlik Festivali, Başkan Chavez'den alıntıdır:
"Bugün ...'ta kendinizi coğaltmanız gerektiğini söylemiştim. Dünyanın herhangi bir yerinden gelen genç bir insan geri dönüp valizini boşaltıp kendi hayatına, işine, ailesine dönemez. Hayır, bunu yapanlar festivalin ruhuna ihanet etmiş olacaklardır. Geriye kendinizi coğaltmak için dönmelisiniz, büyümek ve çoğaltmak için.
Her birinizin burada yaşananların bir aktaracısı olmanız gerekiyor. Bunu sokaklarda, köşe başlarında tekrar edin, şehirlerin duvarlarına yazın, üniversitelerde tekrar edin, yaşadığınız, uyuduğunuz, çalıştığınız yerlerde tekrar edin. Hiç durmadan, her yerde tekrar edin. Gidin ve emperyalizmin yenilmez olmadığını anlatın! Gidin ve yeni bir dönemin yaklaştığını anlatın! Çeşitli alanlarda, gidin ve görmeleri ve duymaları gereken bir tehdit olduğunu anlatın! Gidin ve temsil ettiğiniz halkları düşlerle, umutla ve güçle doldurun. Bu, festivale katılan her kadın ve erkeğin en büyük görevlerinden biridir.
Bu festivalin başarısı burada, Caracas'ta ölçülmeyecektir, yarın ya da daha sonraki günlerde bu festivlain birşey için yararlı olup olmadığın, birçok şey için yararlı olduysa başarılı olup olmadığını göreceğiz. Benim için festivale başarılı oldu demek için, yarın ya da daha sonraki günlerde, festivalin beş kıtanın rüzgarlarında bir etki yarattığını kanıtlamamız gerekir. Gelecek için savaşan gençliğin saldırısının yarattığı bir etki olmalı. Çünkü, Che'nin de dediği gibi, gelecek bizimdir. Bugün, söylememiz gerekiyor ki, gelecek sizlerindir".*
Türkiye tarihinin daha önce yüzlerce kere ispat ettiği gibi, bu newroz dönüşü insanlar valizlerini boşaltıp hayatlarına olduğu gibi devam etmezler, dileğiyle..
*Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita - Ece Temelkuran (Everest Yay.)