26 Kasım 2013 Salı

rastlantının böylesi yok tabii...

Peki hikaye nasıl başlıyor?

Kötü

Nasıl devam ediyor?

Her şey daha karmaşık bir hal alıyor

Peki ya sonu?

Mutlu.

***

Kurgusal:

Gideceksin.

Evet

Biliyordum.

Belki de hiç gelmemiştim.

***

Gerçek:

Hayat ihtimallidir tabii ki. Bunu herkes bilir.

Yalnızca bilmezden gelir. Tercihen tabii.

İyi olacakmış gibi hayal etmeye çalışır.

Peki hayat hep bir yol ayrımının getirileri üzerine midir?

Bilmiyorum. Çünkü hep yapılmış tercihlerin sonuçlarını gördüm ben.

Herkes gibi.

Birgün en çok herkes gibi olmaktan korkar insan.

Bir fark yaratmak ister.

Korkak olsa da çoğu zaman.

***

Boşverin:

Belki şu oturduğum sofradan kalkıp gitmem lazımdı.

Belki şu köprünün diğer tarafına hiç geçmemem.

Bazı şeyleri hiç değiştirmemem.

Hiç konuşmamam, görmemem..

Lazımdı.

***

Sonuç:

Üzgünüm. Bu sefer ilk defa bazı şeyleri değiştirmemeyi seçiyorum.

O masa öyle tozlu ve aşınmış, salonun köşebaşında iyi

Eskimiş televizyon kumandası ve dişlediğim pilleri

Uçları yırtılmış ve katlanmış küçük not defterim

Rengi değişmiş turuncudan hallice saç tokam

Rujumun rengi

Fondatensiz suratım

Kısa kirpiklerim

Beni uzun zamandır nasıl gördüğü...

Yani bu sefer ilk defa gitmiyorum. Kalıyorum. En azından sanırım biraz daha buralardayım.

Veda:

Bir ihitamal olabilirdi. Bir ihitamal yeni birşey. Bir ihtimale gitmiş olmam gerekirdi. Belki kim olsa gibi.

Memnun oldum.

Ben de.

İyi ol.

Sen de.

Hoşçakal.

19 Kasım 2013 Salı

rastlantının böylesi mi?

sesini özledim
tamam

yalın ayak yürümek gibi.
toprağa az önce değmiş yağmur taneleri, böyle nemli ve biraz çimen kokusu.

yolun sonunu göremediği bir ufuk çizmişti
ben ise bir parkta oturmuşum, ayağımı köprüden aşağı uzatmışım, altımdan akan dereyi izlemekteydim.
hayalimde.

olur dedi.
nasıl olur diye sorduğumda.
oraya da gideriz.
tamam dedim.

halbuki ben hayallerimi paylaşmak için anlatmıyordum
veya gerçek kılmak için.
hayallerim o zamana kadar yalnız bana aitti.
değil miymiş?
kimse bilemez.

toprağın üstünde yalın ayak yürümekteyim.
sesini özledim dedi.
peki.

ve ekledi: dikkat et, ayakların üşümesin.

14 Kasım 2013 Perşembe

rastlantının böylesi

sen hiç rapunzel olmayı düşündün mü?

sanmıyorum.
masallara inanmayı bırakalı biraz oldu.
ben hiç rapunzel olmayı düşünmedim.
hem saçlarım o kadar uzun mu ki?

uzun, rapunzelin saçları gibi.

abartıyorsun.

-

koyu yeşilden hallice bir kafa karışıklığı.

sekiz ihtimalli bir günün yirmi beşinci saatinde dokuzuncu ihtimale doğru sürüklenmenin olasılıksızlığı.

ezber bozma

bence elektrikli tellerden uzak durulur. yoksa çarpılırsınız.

8 Kasım 2013 Cuma

şalvar davası

Bunlar şalvarı, yokmuş gibi düşünmek için giyinmişler.
Zamanında.
Zamanı gelince varmışlığını ispat edecekler tabii. Böyle bol dökümlü, bugünkü Bekir Coşkun'un yazısındaki misal, Pipi Sendromulular.
Bunlar hep pipi sendromu yani.
Çok sendromlar duyduk bu zamana kadar.
Travmatik, psikolojinin-psikiyatrinin konuları olmuş, aklın bir türlü almamasına rağmen, rağmenleri olan sendromlar.
Pipi kadar küçük sendromlardan değil misal.
Size matters, demek ki.

Adam demirden kalem kutusu misali bir koruyucuya yerleştirmiş pipisini. Aslen canlı bomba. Bombası bir sorundan patlamamış, adam yakalanmış, bir de bakmışlar pisini çelik kasayla korumaya almış, sorduklarında bu ne diye: 70 kadar Huri'ye diğer tarafta yetebilmenin tek yolu demek ki, çelikten kutunun açıklamasını yapmış. Bir nevi panik odası. Her yerin paramparça olabilir, ama pipi, ASLA, demek ki..

Pipilerini rahat ettirmek için otururken bacaklarını 90 derece açanları gördük. Evde ahlak ahkamı kesip, arka koltuklarda özürlü kızlara tecavüz edenleri de. Toplu taşımalarda kadına nasıl temas edeceklerini şaşıran muhafazakarları. Tanıştığınızda, yalnızca kadın olduğunuz için size elini uzatmayanları. Gizli gizli porno izleyip, sokakta el ele tutuşan kızları dövdürtenleri. Gazete köşelerinden meli malı ları kusup, 3 karıyı mübah görenleri. Yurt hikayelerini. Bakım evlerini vs.
Şimdi bu adamların göğüste dekolte, dizde etek, saçta açıklık, dudakta kırmızı ruj, kürtaj, içki, tek odalı ev, kızlı erkekli merdiven hikayelerine bu kadar takılı kalmalarının, bu kadar üstüne düşmelerinin nedeni işte bence şalvar davası, temcit pilavı edasında önümüze sürmelerinin altındaki tek şey bu.
Size matters but belki de not at all.

Sosyal bilimlerde karşılığı fonksiyonalizm.
Muhalif bütün yazarların altını çize çize bahsettikleri konu da bu olsa gerek. Şalvar bol ve geniş, mezhep tek, pipi küçük, fonksiyon hukuki çapta out, demir paslanmış, ışıldaması için ya küçük birer misyoner style ya da orantısız güç misal, seçim, seçim özgürlüğünü algılamamış zihinlerinde. Cürüm eşittir, hile.
Şimdi bu kadarın üstüne diyecek ne kaldı bize.
Travma Kadınlarla hiç sevişmemiş ama kadınlarla geçirilen vaktin hepsini birer 'sevişme'  olarak algıladıkları için, Daha açık manasıyla bunların çevrelerinde sevişme haricinde bir şey yapabilecekleri kadın olmadığından ötürü olabilir.
Algıda kadının işlevi sevişme.
Tümevarım: tüm kadınlar sevişir
Tümevarım: kadınlarla olan tüm vakit sevişilir.
Tümevarım: kadınlarla yalnız kalmayalım
(açıklama: kadınlarla biz yalnız kalamadıksa kalmasınlar vs.)
Yani kadını cinsel obje olarak kabul gör-müş/memiş tüm o eleştirdikleri zihniyetin kendisi bunlar. Seks eşittir kadın.
O yüzden bir heykelin pipisine, bir büstün memesine bile tepkileri bundan.
Betondan olanından bile bu kadar korkarlarken, gerçeğine tepkileri bu yüzden anlaşılabilir.
Rıza dahilinde sevişme out
Tecavüz in
Kadın erkek aynı evde kalmasın.
Evde erkek kadına tecavüz ederse, cezası yok.
Koğuşta taciz, sorun değil
Askeriyede toplu cinsel şiddet, hata insana mahsus
Muhabbetine tiksindiğim diğer örnekleri siz hayal edin.
Ama sakın sevişmeyin. İşin aslı birbirinizi sevmeyin. Severek birbirinize değmeyin.
Ama ey kadın, hükümetin lafı sana.
Sevdiğinle sevişmeyeceksin amma sana saldırırsa bir abaza molla, bacaklarını açıp, zevk almayı bileceksin. Bunun adı caiz, cezası: hımmm oğlum bir daha yapma! Karakolun arka kapısından salma.
Daha ne diyelim?
Haydi bunlara bir şans daha verelim.
Göle maya çalmaya gidelim.

1 Kasım 2013 Cuma

Austen çıkmazı - giriş

Giriş...gibi

bugün yalnızca cuma değil.. bugün işe gelirken hem sıcak hem gevrek bir simit düştü payıma.

ve bugünün sabah saatleri, hiç de kasım ayına yakışır kadar soğuk değildi. paltom ağır geldi sırtıma.

ve bugün, aslında bu daha çok dünün mirası, rüyamda Jane Austen ile uğraşmamın sonucunda, bana metrobüs yolculuğunda Gurur ve Önyargı eşlik etti. Aşk ve Önyargı halini daha önce bir kaç kere okumuş olmama inat, müthiş bir çeviriyle, Austen'ın incelikli kelimeleri ve duyguları. Yüzümde güzel bir tebessüm, tüm dertlerimin sırtımdan kaydığını hissettim.
Hamdi Koç'un sunuşunda belirttiği üzere, bazı çatıkkaşlı edebiyat çevrelerinde sık sık kayıtsız kalınan, biraz hafife alınan, çokça da ihmal edilen, hesapta genç kızların sevgisine terkedilen, bilhassa, kendileri hayatta bir şey ortaya koyamayıp da beğenmeme yoluyla itibar kazanmaya eğilimli ya da toplumsallık takıntılı eleştirmenler tarafından kenara itilen bir yazar olan Austen için Virginia Woolf şöyle demiş: tüm büyük yazarlar içinde büyüklüğü en zor yakalanacak yazar...Yazarın iki yüz sene sonra hala burada olmasını biraz da böyle açıklıyorlar*


-Konuyla ilgili detaylı bir yazı sonra gelecektir. Bunu giriş olarak kabul edin.

Sevgiler.


*İş Bankası Yayınları, Gurur ve Önyargı, Sunuş.