24 Aralık 2014 Çarşamba

hayde bakalım alın size bu yılın beyannamesi!

kabaca, enteresan bi bok olmadı.
tecrübeyle öğrendiğimiz şeylerin sayısı daha fazla artmadı.
hükümet, bkz.'bu millet en güzel nasıl s.....?' mottosundan ödün vermedi, şükürler olsun.
iyi yönetmenler iğrenç filmler çekip, peygamber isimlerinden gittiler.
daha iyi yönetmenlerin bazıları on iki yıllık çalışmalarını paylaştı bizimle ve biri de beşinci boyuta taşıdı bizi.
bizim gibi ülkelerde paralel evren tartışmaları yine de paralel örgüt tartışmalarının önüne geçemedi. 
çoğu yerde olduğu gibi çocuklar ölmeye, kadınlar tacize tecavüze uğramaya, haklar ihlal edilmeye devam etti. 
tepki veren popülasyonda niceliksel bir azalma oldu, aynısını nitelik açısından söyleyemeyeceğim.
birilerimizin en yakınları göçüp gitti bu hayattan, bazı yakın arkadaşlarımız ise anne baba olmak üzereler.
ülkede fevkalade atamalar gerçekleşti (güreş hakemliğinden istanbul şehir tiyatrolarına misali), basında atılmalar, haberlerde kaymalar, şekil değiştiren penguenler her zamanki gibi popülerdi.
birilerimiz işsiz kaldık, birilerimiz yükseldik falan filan. 
görmediğimiz ülkelere veya şehirlere gittik bu sene. ve hiç denemediğimiz yemekleri denedik ve acaba yarın bu da yasaklanacak mı korkusu olmadan kadehleri devirdik.
bazılarımız da mıhlanmış olduğumuz yerlerimizden bir adım ileri gidemedik tabii.
kapalı alanlarda sigara içti birileri, birileri sigara içilmez afişlerinin önünde poz verdi. ve hala bu konuda tek ceza ödeyen kişiyim.
bir kaç iyi yazar güzel kitaplar çıkardılar, bir kaç beklenen kitap ise beklentiyi karşılamadı. daha da önemlisi yine aynı tarz seriler sinema sektörüne damga vurdu ve bunların bir çoğu da başarısız oldu kanımca.
birileri zengin olmaya, birileri fakirleşmeye birileri de 'istikrar' uğruna göz göre göre haksızı savunmaya devam ettiler.
yerel seçimlere gittik ve ülke olarak bilinen en resmi 'mal beyanında' hep birlikte güldük eğlendik.
fıtrat kelimesinin tekrar tekrar altını çizdik, resmi rakamla 301 kişiyi göçük altında yitirdik. akıl dışı açıklamalardan kimimiz tiksindik kimimiz omuz silkip geçtik.
döviz kurlarındaki tutarlılık ülkedeki demokrasiyle ters köşe oynamaya devam etti, ayakkabı kutularının hesabını ise kimse vermedi. üstüne üstlük çalıntı paralar-altınlar hırsızlara faiziyle iade edildi. bazı hırsızlar faizi 'kızılay'a bağışladı çok şükür.

yıl sonu yaklaştığı için daha çok ajanda, kalem vs sipariş etti şirketler. yılbaşı tatil hesaplamalarında köprü kurmak için can attı çalışanlar. bazılarımız tatil yapma açısından tabii ki daha şanslıydık.
finans bölümleri geçen seneye göre daha iyi bir yıl hesaplayamadı. ama çoğu plazalar abes paralar saçarak motivasyon yemekleri vermeye devam ettiler. 
haksız yere cezaevine girenlerin bir bölümü çıktı, onun yerine başkaları haksız yere cezaevine girmeye devam etti ve hukuka yapılan darbeyi bir süre sonra karikatür tadında izledik.
birileri hayvanlara işkence yaptı, birileri bu işkenceyi ifşa etti, birileri insanlara bakmalı önce diye tartıştı onlarla, sanki kötü olan her şeye aynı anda karşı durulmazmış gibi.
hastalık yılı oldu, ve insanlar başlarının üzerinden kova kova buz döktüler. kimileri için ucuz bir şov olsa da bu, bu sebeple gerçekten acı çeken, mücadele eden insanlar olduğunu izledik, öğrendik hep beraber.
bazı halklar yurtlarından edilmişti, en acısı da iç savaşlar tüm pisliğiyle devam etti. çok ihtiyacımız varmış gibi yeni fanatiklerle tanıştık, yanıbaşımıza kadar da sokulabildiler vallahi. acaba o metro patlar mı, bu meydan çatışır mı falan tartışmalarında bulduk kendimizi. sonu hep gülücükle veya tuhaf bir kaygıyla sonlanan.

türk dizileri reyting kaybetti, çoğu popüler abinin ablanın dizisi yayından kalktığı için saçını başını yolanlar oldu. basın her zaman ki gibi acımasız tavrını sürdürdü ve yeniden o ses türkiye ve gariban ebru ablamızın yılı oldu bu sene.
yeni yeni dolu yabancı dizi keşfettik. bir de harika bir mini dizi. ve ayrıca hiç dizi izlemeyenimiz bile konuyu ucundan merak eder oldu. olayla hiç alakası olmayanlar bir yana tabii.

kısaca;
dostluklar bitti dostluklar başladı. aşklar bitti aşklar, boşananlar, yeniden evlenenler ve doğanlarla birlikte ölenler. klasik bir yıl işte.

birinci tekil şahıs olarak, sondan başa doğru

bir metre olan saçlarımı kestirdim kulak hizasında.
bir operasyon geçirdim ve portakalden hallice kistlerimden kurtuldum, sonuçlarım da temiz çıktı.
hiç planımda olmayan bir avrupa şehrine gittim, Lyon'a ve şaraptan çok bira içtim.
iş sebebiyle istanbul ve türkiye genelinde hiç gitmediğim bölgelerine seyahat ettim, her türlü dünya görüşüyle ortak dil nasıl yakalanırı öğrenmeye başladım diyebilirim.
on üç yıl sonra ilk defa almanya'ya gittim ve iki şehir birden gördüm ve almanları sevmek için ne kadar çok nedenim olduğunu tekrar hatırladım ve kağnıdan sonra  dünyanın en yavaş ulaşım aracını kaçırdım yabancı bir ülkede.
sevgiliyle barıştık bu arada. ikimiz yıllardır olduğumuz gibi çok tatlıyız, ama en tatlı hala benim kanımca.
dinlenmem gereken bir yaz tatilini bol alkollu geçirdim ama en azından sevdiğim bir mekanda, sevdiğim insanlarla birlikteydim.

ortaya karışık

çok güzel filmler izledim, okumadığım kadar kitap okudum son aylarda ve iki tane yeni öykü yazdım.
büyük ihtimal senenin belli bir kısmında çok ağlamış olabilirim ama iki tane çok yakın arkadaşım evlendi ve şu anda ikisi de çok az farkla anne olmayı bekliyorlar. ayrıca güzel teklifler alan insanların  da haberleri geliyor küçük küçük. bunun gibi gülümseten mutlu eden durumlar da var tabii.
bazı şarkıları  daha çok dinledim, bazı şarkıları hiç dinlemedim sonra da şarkıları anlamsızlaştırmanın doğru olacağı kanaatine vardım.

bir bölümümüz için, en kötü ihtimal, her yıl kadar kötü bir yıldı. bir bölümümüz için en kötü yıldı, bazılarımız ise kötüydü boşver modunda. ve çok haklılar. hepsi.
ben, üzüntüleri çok düşündüm bu yıl. o yüzden üzerinden geçmek istemiyorum. genelde olumsuz şeyler insanın üzerinden güzel geçerler.
fiilin başka bir çekimi, geçtiler.

seni öldürmeyen şey güçlendirir.
hadi ordan! pis bir burukluk kalıyor geride. acısı dindiği zaman tabii. öyle sorguladığın anlam veremediğin senden bağımsız kötü şeylerin izi. kızma duygumun duyarsızlaşmasını bekliyorum ben de. olacak elbet diyerek, umutlu bir şekilde.

öbür taraftan da, ölmedik be daha, o kadar da değil.. var bir şekilde. hangisine konsantre olmak istersen, oradan yak, özgür irade.

yılın sürprizi ise, çeyrek bilet aldım :D çıkarsa çok şey değişecek haberiniz olsun!

bakalım.

şimdiden herkese hak ettiği bir yeni yıl diliyorum.
he bi de sevgiler.

4 Aralık 2014 Perşembe

yeni kitaplar ve distopyalar

ütopya ile distopya arasındaki temel fark geleceğe bakış açısıdır.

Labirent Serisi 3 kitaptan oluşuyor, aksiyon fantastik gizem ama temelde distopik. Gelecekte bir şey olmuş.. bu en başlarda bir sır ve genç çocuklar gözlerini bir asansörde açıyor. Kendileriyle ilgili hiçbir şey hatırlamadan, isimleri dahil. ve bu asansör onları bir labirente çıkartıyor. Veya labirentin tam ortasındaki boşlukta yaşamaya mahkumlar. Her ay 1 yeni çocuk katılır. Çaylak. Ve içeride bir sistem oluşmuş. Hayatta kalmaları lazım. Kimileri aşçı kimileri botanikten sorumlu kimileri koşucu. Sistemin en üstündekiler koşucular. Çünkü labilerente belli aralıklarla girmeye koşmaya labirentin planını çıkarmaya ve hayatta kalmaya mecburlar. Yani aynı zamanda akıllı, planlı, ve güçlü hafızalı olmalılar. Labirentin 8 kapısı sabahın erken saatinde açılıp, gün batımında aynı saatte kapanıyor. İşte koşabilme süreleri bununla kısıtlı. Labirentin  taştan duvarları kapandıktan sonra hem de her defasında labirent değişiyor ve ortaya insanları öldürmekle sorumlu canavarlar çıkıyor. Eğer kapılar kapandığında labirentin içindeysen hala asla geri dönemezsin.
Bu asıl olarak ilk kitabın, Ölümcül Kaçış'ın özetiydi. 
İkinci kitap Ateş Deneyleri, bu sefer macera kaldığı ters köşeden devam ediyor. Karanlık bir koridor boyunca yürümek zorunda kalanlar, güneş patlamasıyla yok olmaya gelmiş bir dünyaya çıkıyorlar. Daha da korkuncu ise kimseye güvenemeyecek kadar ihanete uğramış olmaları. Bunun üstüne Işıl hastalığı ve bu her bir kişiyi sancılı bir ölüme hatta deliliğe mahkum ediyor. Ancak oyun ikinci kitapta da bitmiyor. Çünkü belli ki yaratıcıların bir hesabı var. Bir şeyin peşindeler. Işıl hastalığının doğal yollarla engellenmeyeceği konusunda herkes hem fikir. En zengininden en fakirine herkes ölümle pençeleşirken hiçbir genetik/bilimsel açıklaması olmadan bu hastalığa bağışık olan bir kaç çocuğun açıklaması ne olabilir?
Üçüncü kitaba kadar okuyucuyu o macera içinde yoruyor. Ve son kitapta her şey neredeyse başladığı noktaya varıyor. 
Etkileyici.
Sürprizi çok bozmak istemediğim için daha çok  detay vermiyorum ama tür sevenler için rahatça okunabileceğinden eminim. Bence edinebilirsiniz.

Şimdi gelelim asıl önemli kısma.
Başka bir seri daha bitirdim. Bunun film projesi sanırım 2016'ya sarkabilir. Şu an film haklarıyla ilgili yapım şirketleri görüşüyorlarmış. 
Hemen hemen tüm distopyaları takip etmeye çalışan biri olarak, son zamanlarda okuduklarımın en iyisi diyebilirim.
Teri Terry'nin 3lemesi
2054-Çıkış Yok
2055-Büyük Hesaplaşma
2056-İsyan
Yazar hakkında fazla bilgi edinemedim ancak bildiğim kadarıyla Fransa menşeli. Bir  çok ayrı mesleki alanda çalışma yapıp sonunda yazarlıkta karar kılmışa benziyor. Ne de iyi yapmış. Ayrıca yazım süreciyle ilgili ikinci kitabın sonunda bir roportaj bulmanız da mümkün. Kendi websitesinden de daha detaylı bilgi. 
Kitaplara gelirsek, Kyla baş karakterimiz. Ve geleceğin dünyasında suçu önleme yöntemleri değişmiş. 16 yaşını geçmemiş tüm suçlular hafızaları silinerek yeniden programlandırılıyorlar ve levo takmaya mecburlar. Levo onların tüm duygularını ve dürtülerini belli bir sınırda tutmaya yarayan bir saat, bir bileklik. Levo, insanın genel olarak hep mutluğun sınırında kalması gerektiğini söylüyor. Böylelikle insanı şiddete iten bütün her şeyden uzak kalmanın bir yolu. Tabii bir de idam edilmemenin. Kyla yeni ailesine teslim ediliyor. DAha önce hastanede ona programlama boyunca öğrettikleri gibi, onlara anne baba ve abla diyecek. Kendiyle ilgili tek bildiği şey bu. 
En azından belli bir yere kadar öyle sanıyorsunuz. Sonra bir terslik ortaya çıkıyor tabii. Kyla koşmayı çok seviyor ama aynı zamanda ona gerçekmiş gibi gelen her gece yüzleşmek zorunda kaldığı kabusları var. Birileriyle konuşuyor, birilerinden kaçıyor. Ama uydurma olamayacak kadar gerçek. Toplumun katı kuralları karşısında kimseye güvenmemenin başka bir boyutunda Kyla. Kim iyi veya kim  düşman kesinlikle belli değil. Ancak sınırların bu kadar net ve kati olduğu bir dünyada ayakta kalabilmesi için uyum göstermek zorunda olduğunun farkında. Çünkü ne de olsa ona artık ikinci bir şans sağlanmış. Programlanmış olmanın en 'güzel' yanı. O artık eskiden yaptığı suçla yüzleşmek zorunda değil. Ve bunun karşılığında her şeye tekrardan başlayabilir. Bu yalnızca suç işleyenlere has bir uygulama..
Veya gerçekten öyle mi? Kyla geçmişte ne yaptığını bilmiyor ama yapamayacağı şeyler var gibi duruyor. Kyla bir sağlak. Ancak elini ilk kestiği gün sol eliyle dahi iyi resim yapabildiğini görüyor. Ve sonra onu güvende tutmak zorunda olan yeni babası. Ve her hafta hesap vermek zorunda olduğu sorumlu öğretmeni. Ve Ben. Onunla toplantıda tanışıyor. Hayatı boyunca güvenebileceği tek adam gibi görünen Ben.
Ve sonra ikinci kitap, hafızanın kapılarını ufak ufak açmaya başlıyor. Birlikte kaldığı ailesinin kim olduğu ortaya çıkmaya başlamış, geçmişte bazı şeylerde terslik olma ihtimalleri artmış. Kimin suçlu kimin masum olduğuna kim karar veriyor? Her şey bir karmaşa ama hepsi sizi son kitaba götürüyor. Maceranın sonuna. İsyana.
Bir gözetleme toplumunun nihai sonu, büyük birader mi dersiniz, siz bilirsiniz, tep tipleştirmenin öteki yüzü ve tipsizleştirmenin. Sistem bir şeyi koruyor. Güç. İktidar. Foucault yanılsaması mı? Hayır bence gerçek. İktidar ve güç ilişkisi karşısında adalet zedeleniyor. Bilgi küçülüyor. 

Çok iyi kurgulanmış bir distopik üçleme olduğunu düşünüyorum. Ve tekrardan zaten hali hazırda diğerlerini okumuş olduğunuzu farz ederek bunları öneriyorum. 

Dip not: Son bir yılda her kitabı (yaklaşık 20) yarım bıraktıktan sonra, iki haftada 6 kitabı bitirmiş olmanın verdiği gazla devam ediyorum. Üşenmeyin birşeyler okuyun, ekrandan değil ama.