25 Haziran 2014 Çarşamba

.: mavi hakkaten en sıcak renkmiş..

.: mavi hakkaten en sıcak renkmiş..: LGBT Onur Haftasına denk gelmesi de bir hoş bir tesadüf oldu tabii.. Tüm filmografisini genç yaşına uygun takip etmemin hiç zor olmadığ...

mavi hakkaten en sıcak renkmiş..

LGBT Onur Haftasına denk gelmesi de bir hoş bir tesadüf oldu tabii..

Tüm filmografisini genç yaşına uygun takip etmemin hiç zor olmadığı Xavier Dolan'a olan saçma sapan aşkımı bilen  bilir. Laurence Anyways'i izlerken filmi bir kaç kere dondurmak, filmin sonunda benim donmamla ilgiliymiş meğer. Yani sorun eşcinselliğin, translığın toplum tarafından nasıl algılandığını anlatmaya veya bunu kırmaya /  değiştirmeye çabalaması değil. Sinemanın tabii ki bunun gibi hayati bir görevi olabilir. Şu da olabilir, o kadar uzak ve yabancıdır ki bir mesele bize, ona daha yakından bir bakış atma, belki azcık empati kurma, meali tanıma fırsatı verebilir. Ama asıl sorun bu değil. Sorun aşkın çeşitli renkleriyle ve onca çeşitlilik içinde de olsa hissettirdiği benzer hüsran, hayal kırıklığı ve acı.
Abdellatif Kechiche de aynı şeyi 'Blue is the warmest color'la başarmış diyebilirim. Heteroseksüel aşkı yücelttiğini sanan sinemanın zift kıvamında olan dinamiksizliğine inat izleyiciyi alıp, Emma ve Adele'in hayatının içine, köşebaşına koyuyor. Bunu sinemada yapmak kolay veya zor diye yorumlamıyorum ama bunu sinemada izlemek hiç de popüler birşey değil, biliyorum. O yüzden gişe kaygısı taşımayan sinemacının başarısını takdir etmemek de mümkün değil. Aşkın o tuhaf ama ortak dinamiğini başkasının ağzından, hikayesinden o derece derin bir biçimde izleyiciye yansıtabilmesini fevkalade buluyorum. Biraz da o yüzden Adele, beni affetmedin değil mi? diye sorduğunda, çoktan affedilmiş olmasına karşın, beni artık sevmiyor musun, sorusuna karşı gelen açık ve süssüz cevap, gerçek hayatta bile kişinin kolay kolay kabul edebileceği cinsten değil. Birinin bizden vazgeçmesi hep imkansızdır çünkü. Değil mi? Veya kandırılmıştır, veya şaşırmıştır, veya çok büyük dramatik diğer şeyler. Halbuki hayatın içindeki cevap çok basittir. Evet filmlere layık, romanlara hikaye olacak büyüklükte bir aşk da yaşamış olabilirsiniz. Kocaman iniş çıkışlar sizin tüm dinamiğiniz de olmuş olabilir. Ama gidişlerin ardında büyük hikayeler aramanıza, kendinizi kandırmanıza gerek yok. Bir
gün gelir ve yalnızca artık sizi sevmiyor olabilir. Bu kadar basit. Doğum ve ölüm arasındaki ilişki gibi. Biri ne kadar gerçekse diğeri de. Size ne hissettirdiğinin orada bir önemi yoktur hani. Basit. Sonuçta biraz daha büyürsünüz. Biraz daha öğrenirsiniz. Yalnızca birşeyler eksilmez, birşeyler katar, biraz daha biri olursunuz, ölene kadar bitmeyecek bir olgunlaşmanın, hayatın ölmeden az önceki ayağına gelene kadar devam edecek sürekliliğinin bir parçası da budur.
Bir de sevişme meselesi var tabii. Sevişme estetiği. Porno filmlerde bile sevişmeye bir hikaye katma meselesi - kaygısı buradan geliyor olabilir mi? Hikaye yani aşk, sevişmeye, estetik bir taraf, gerçek bir haz katıyor olabilir mi? Yalnızca orgazm olmaya yönelik bir davranışı sığ olarak bize birinci perdede Adele bir erkekle sevişirken verirken, ikinci perdede aşkla seviştiği sahnedeki derinlik buradan kaynaklanıyor olabilir mi? Yani bir kadının başka bir kadınla, bir erkeğin başka bir erkekle sevişmesinin altında herhangi bir hastalık, eksiklik veya olmamışlık yatmayabilir mi? Hikaye gerçekten aşık olduğu kişiyle sevişmekse eğer, heteroseksüel biri için geçerli olan kuralların aynısı da burada geçerli. Yönetmen bize bunu çok açık bir şekilde veriyor. Seksi hikayeleştiriyor. Hazzı büyütüyor. Ve aşkı toplumun dogmatik kalıplarından çıkarıp, yaşamın kendisine yayıyor - indiriyor. Hem de en olağan şekilde.

#direnayol

sevgilerle..

4 Haziran 2014 Çarşamba

la havle

masallar kendi kendilerini satmazlar.
az votka / kadın 
çok para / erkek
denklemi gibidir.
I.Q. endekslidir.

masallar kendi kendilerine olmazlar
emek değer teorisi 
yabancılaşma
ve diğer kuramlardan dem vururlar.

yani sözüm o ki kuzum
diyelim ki cennet yok, cehennem de
haşa ama farz et ki bir tanrı da
yani yalanından ve bencilliğinden ötürü cayır cayır yanmayacaksın
yani riyaların yalnızca şimdilik omuzunda
sözüm o ki sana, büyük hesaplaşma, sırat köprüsü, sol/sağ melekler falan külliyen maval
ohh mu diyeceksin.

tabiri caizse 'sıçtın' bence dostum.
tek kalemde tek şansta yani neysen osun.
türkçe meali, küçük tüketici.
ayırt edici özelliği camdan bina
arkadaş kelimesi mi demiştin bana
ilk önce insan olmayı öğreneceksin, sonra da 'baş parmağım da var bak benim! hayvan değilim' diyeceksin.