13 Kasım 2014 Perşembe

yıldızlararası

Gitme o güzel geceye kibarlıkla
İhtiyarlık yanmalı ve söylenmeli gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında

Dylan Thomas


Başlangıç: Sorun hayaletlere inanmakta değil, "neden" inanmakla ilgili. Araştır, veri topla ve karşılaştır diyor başrol.
Tüm bilim insanları gibi sanırım.

Apokaliptik veya distopik filmlerin veya kitapların isimlerini peyderpey saymayacağım.
Ama burada hızla yaklaşmakta olan bir meteor taşı, güneşin patlaması, büyük bir deprem veya inanılmaz bir tsunami, patlamak üzere bir nükleer bomba, bir iç karmaşa, yağmalama, birbirlerine düşmüş insanlar yok. 
Bir mısır tarlasının ortasında küçük bir ev, toz ve duman.
O yüzden de insanlığın televizyon veya teknoloji kıtlığı çekmediği vurgusu baskın. Yiyecek yok. En büyük korku da bu anlayacağınız. Dünya ana artık çocuklarını beslemeyecek gibi duruyor. Ama heyecan yok. Bir geçişin ardından bir zamanı yakalıyoruz, bir anı gözümüzle tutuyoruz izlerken.
Dünyanın geldiği yerde/zamanda artık mühendislere ihtiyaç yok, çiftçilik en kutsal meslek ve bir de umut. İnsanlık hasat alamadığı her sene ölüme biraz daha yaklaşırken, artık önümüzdeki sene... diye bitiriyor karamsarlığı. Gerçekçi. Kimsenin hepimiz öleceğiz diye çığlık atmadığı bir 'felaket' filmi Interstellar. 

Gözlem: Uzun zaman sonra ilk defa bir filmden çıktığımda etrafımda konuşmayan insanlar gördüm. 13 dakikalık film arasında, sigara salonunda da tuhaf bir sessizlik hakimdi. Anlaşılabilir. Gündelik hayatımızın içinde sanırım kara delikler, solucanlar, güneş sistemi, başka galaksiler, rölative, tekillik, 5.boyut vs. gibi konular pek yer bulmuyor. Hepimiz fizikçi değiliz tabii, hepimiz günlük 15'lik kelime dağarcığımızla hayatımızı idame etmeye o derece alışığız. O yüzden aksiyonu bol, popülerliliği bol olan şeyleri sevmekle övünenler veya entelektüelliği basit şeyleri yermekte bulanlar olarak iki uca savrulmuş ucubeleriz. 

Spoiler yok.

Anımsatma: Geçenlerde Bora sayesinde izlemeye başladığımız Kozmos belgeselinin 7. bölümünü yeni bitirmiştik. Saçtıkları ışıkla gezegenlerin enerjilerinin resmedilmesi karşısında hayretler içinde kaldığımız bir bölüm, kara delikle bitmişti. Kütleselliği devasa, hiçbir ışık saçmayan bilinmez bir kozmik yapı. Zaman bükülebilir mi?Başka bir boyuta geçmek mümkün mü? gibi karşılığı olmayan sorular..
Bir iç çekme kendini çoğu zaman 'keşke'ye bırakır. Bir şey öğrendiğin zaman ne kadar çok şey bilmediğini bilen cahillerdik yani. Peki 'neden' her şeyi bilemiyorduk?
Yine belgesel ilk bölümünde; 13 milyar yıllık kozmos tarihini 12 aydan oluşan bir takvime indirgiyor ve bu takvimde insanlık tarihinin nereye denk geldiğini açıklıyordu: 31 Aralık gecesinin son dakikasının son saniyelerine... 
Ve bu kadar az yer kapladığımız bir tarihte, tüm tarihi açıklamaya çalışmamız bence fevkalade. İlk toza vardığımız yerden ilk aya çıktığımız ana kadar tüm hastalıklarımızla ve mutluluklarımızla dünyanın etrafımızda döndüğünü düşünen fevkaladelik ve cahillik. Bilinmezliğin çokluğu.
Görmek için kati bir suretle ışık mı lazım dersiniz?

Ben filmi ne yazık ki A Space Odyssey 2001 veya Contact veya Gravity ile karşılaştırmayacağım.
Filmi henüz daha 7 bölümünü izleyebildiğim Carl Sagan'ın Kozmos'uyla karşılaştıracağım. 
Ve sonuç: Nolan şöyle bir şey yapmış. Bilimin bize bir yere kadar sunduğu verileri ve teorileri harmanlayıp, ışıkla bir film yazmış.
Eğer olsaydı nasıl olurdu acaba diye sizin için zamanı bükmüş, sizi kara deliklerden geçirip, sizi 5. boyuta geçirmiş.

Sonuç; benim kafam hala her güneşe baktığımda neden 8 dakika öncesini gördüğümü anlayamazken, solucan delikleri mi?

İtiraf: Zaman ve yer çekimi arasındaki ilişki??
İltifat: İzlediğim en iyi Bilim Kurgu 
Not: Matthew McConaughey'in performansı.
Hans Zimmer'in Müzikleri.

EDIT: Ekşi sözlükte gördüğüm kopulası yorum: paramount pictures'dan sonrasını anlamadığım filmdir. 




Gidin İzleyin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder