Karanlık, her adımında biraz daha suratına çarpıyordu genç kadının. Arkadaşlarının tenkitlerini arkasında bırakmanın hazzıyla yürüdü, ince topuklularının üzerinde. Artık kimseden onu anlamasını istemiyor, beklemiyordu. Bar kapısının önüne geldiğinde, elbisesinin eteklerini düzeltip içeri girdi. Herşey olması gerektiği gibiydi. Zaten yarım saat erken gelmişti. Ne sözverdiği yeşil yün hırkasını giyinmişti, ne de boynunda takacağını söylediği mor fları vardı. Etrafına bakındı, saçlarını Elvis gibi geriye kabartmış, siyah kemik çerçevili gözlüğü olan birini aradı, henüz kimse gelmemişti. Birşeyleri öylece akışına bırakmakla, herşeye müdehale etmek arasında kalmış insanların başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını düşündü yeniden. Hayatta hiçbirşey ama hiçbirşey bunu yaşamaya değmezdi. O zaman neden sorumluluğu üstlenecekti? Kaşlarını çattı. Önüne düşen saçlarını arkasına attı. Çantasından bozuk para cüzdanını çıkardı. Elinde tüm griliğiyle parlayan on kuruşluğu, bir bar taburesi ve cam kenarındaki masa için havaya attı.
Önüne doğru uzattığı kitabın arkasını okumasını söylüyordu arkadaşı. Siyah deri ceketi, alnına düşen saçları ve arkadaşının saçmalıklarının hepsi havasını bozuyor, kararını biraz daha zorlaştırıyordu.
“Şimdi değil” diyerek geri itti kitabı. Bir karar vermesi gerekiyordu. Daha ölüm onları ayırıncaya kadar... saçmalıklarıyla birbirlerine bağlanmamışlardı, ayrılmak daha kolay olmalıydı. Bir süredir aklı başkasına aitti. Levent cebinden çıkardığı bozukluğu masaya çarptı “o zaman senin usulünle” dedi. Tam olarak kastettiğinin bu olmadığını yüz yıl geçse de anlayamayacaktı. Aziz, bozukluğu alıp cebine koydu. İşe biraz eğlence katmakta bir sakınca yoktu. Ona yarın artık bu işin yürümediğini anlatmaktan başka çaresi de. Kısık gözlerinin ardından işaret parmağıyla bar kapısını gösterdi. “bardan içeri giren 3.kızın bir miktar göğüs dekoltesi, yarın beni konuşturur!” dedi, bar kapısı açıldığı sırada. İçeri iki kız, üç erkekten oluşan bir grup genç girdi. En önden gelen kızın derin göğüs dekoltesine takılan Levent’in gözleri hala gülümsüyordu. Kapı bir kez daha açıldı. İki arkadaş oturdukları yerden ayağa fırladılar. Üçüncü kız tek başına bardan içeri girmişti. İlikli olan trençkotunu açması çok uzun sürmeyecekti. Sessizce birlikte ondan geriye doğru saydılar. Evet sonunda önlerinde bir dekolte vardı, peki yeterince mi? Kimbilir..
Oturduğu yerden bu ikisini izlemek de yeterince eğlenceliydi ama biraz sohbetten birşey çıkmazdı. Derin, iklinin oturduğu yere geçti. İki arkadaş taburelerine döndüklerinde onu gördüler. Aslında onu ilk Aziz gördü. Siyah dalgalı uzun saçları önüne düşüyordu. Selamlaştılar.
“Oyununuzu beğendim” dedi Derin samimi bir tonda.
“Ama biraz alçakca”. Aziz onu anladığını sandı. Levent de heyecanla “ben de ona her defasında kararı kendinin vermesi gerektiğini, böyle oyunlarla saçmalamamasını söylüyorum” dedi. Derin ve Aziz birlikte gülümsediler. Aziz yanlarına oturması için bir tabure çekti. İçkilerini sipariş ettiler. Derin iki arkadaşın ortasında oturuyordu. “Söyleyin bakalım Aziz bey, sıkıntımız ne?” dedi tüm bilmişliğiyle. Aziz ilk defa tanıdığı bir yabancıyla asla bunu konuşmazdı ama yarım saat geçtiğinde tüm olayı yarılamıştı bile.
“Bana büyü mü yaptın acaba?” diye sordu içkisini yudumlarken. Onun siyah kirpikleri arasından gözüken, simsiyah gözlerinin içinde kaybolmamak neredeyse imkansızdı.
“Birini mi bekliyordunuz?” diye sordu Derin.
“Çoktan geldi” dedi Aziz. Birbirlerini anlamaktan habersiz gülümsediler. Aradan iki saat geçmişti, ikisi de saatlerine bakıp inanamadılar. Sonra ikisi de merakla etraflarına bakındılar. Levent’in gitmeden onlara veda edip etmediğinden bile emin değillerdi. “Demek yarın onla konuşmaya kararlısın?” diye sordu Derin. Aslında Aziz biraz önce başka şeylere de emin olmuştu. Yalnızca nasıl bu kadar hızlı olduğundan emin değildi. Kafası ikiye bölünmüş gibi hissediyordu. Kızın dudaklarının kıvrımını izledi o konuşurken, yutkuğunda boğazının hareketini, saçlarını nasıl geriye attığını, göz kırpışlarını, gülümsediğinde yanağında oluşan küçücuk gamzeyi bile izledi. Onu çok fazla insanın keşfetmediğinden emin olmanın verdiği bir gururla. O gamze sanki onun zaferiymiş gibi. Kendini böyle incelemesinden hiç rahatsızlık duymuyordu Derin. İkisi de birşeylerin diğer tarafını bulmuş gibi hissediyorlardı. Aziz bir daha saatine baktı. Artık çok geç olmuştu. Tekrar giriş kapısına baktı Derin. İkisinin de bir karar vermesi gerekecekti. Aziz onun bu ince, samimi hareketlerinde birşeylerin çok tanıdık gelmesinden etkilenmişti. Sanki herşeyi unutabilirmiş gibi. Aklı tamamen bir zamandır ona aitmiş gibi. Barmen kapanma zamanının geldiğini işaret etti. Derin ayağa kalktı. Açık çantasında görünen mor flarını biraz daha geriye itti.
“Alçakca olan şey oyuna hep ihanet etmendi” dedi. Aziz, bunu başka birinin farketmesine şaşarak baktı suratına.
“Nasıl bilebilirsin?..” lafını tamamlamasına izin vermedi Derin.
“bir miktar dekolte mi, kime göre bu miktar?”
“Hiçbirşeyi şansa bırakmıyorsun gibi geldi bana”. Bu Derin’in inandığının tam tersiydi. Aziz onun iyi birşey dediğini düşündü. Biraz da bunun verdiği güvenle kulağına doğru eğildi.
“Bu akşam burdan benimle birlikte çıkmana ne neden olabilir?” diye sordu. Halbuki cevap çok basitti
“Sen ve ben hariç herşey” dedi Derin, bir yandan da açtığı avucunu cebine doğru uzatmıştı. Aziz ilk önce anlamadı. Sonra cebine tıkıştırdığı bozuk parayı istediğini farketti.
“Hadi lütfen...” dedi Aziz. Oysa ki kızın bakışları netti. Her bir obje tek tercihlikti. Hep yenilenmesi gerekiyordu. Derin üzerindeki bozuk paraların hepsi kullanılmıştı. Aziz’in elinden aldığı bozukluğu havaya attı, bu bardan ya onunla çıkacaktı ya da tek başına.
Aziz tek başına kaldığı barda son bir bira istedi. Barmenin asık suratına ve barı kapatmak için kapıldığı heyecana aldırış etmeden. Sonra cebindeki tüm bozuk paraları çıkartıp barın üstüne koydu, en doğrusu onlardan kurtulmaktı. Hepsini bahşiş olarak bıraktığını söyledi barmene. Sonra Levent’in kitabını gördü. Neredeyse barın öteki ucundaydı. Üşenmeden gitti ve aldı kitabı. Arkasında neler yazdığını merak etmişti şimdi. İç cebinden çıkardığı siyah kemik çerçeveli gözlüğünü taktı. Ne aşkla, ne kaderle ilgiliydi yazılanlar. Yalnızca Türkiye ekonomisi? ‘Levent’in saçmalıkları’ diye düşündü, barın dışında, camın önünde kendini izleyen Derin’in varlığından habersiz!