21 Mayıs 2015 Perşembe

Cunda'da üç gün iki gece :D

Cenk Eren Kabare'ye gidip Cenk Eren çıkmadan az önce mekanı terk edenleriz... Hayat bir garip azizim...
Hem de rakı meze kokularıyla otobüse bindik - evet aynı zamanda biraz pisiz-
Uzatmak istemem ama tam 12 saatte vardık Ayvalığa - Kefaret-
12 saat dile kolay.
Bora benim üstün yol bilgimden ve coğrafya hakimiyetimden muzdarip.
Ayvalık otogarında Nuri ile buluştuğumuzda birbirimizi öldürmenin eşiğindeydik ki
Beni tanıyanlar ağırbaşlılığımı ve alttan alıp olgunca takındığım tavırları çok iyi bilir :o

Teknede barıştık tabii :D
Sevgilime azcık kur yaptım.. (bkz.insanın 4 yıllık sevgilisine kur yapması!!) - hayat ilginç-
Bunlar balıklar ya, en çok da benimki balık... daldılar da bir türlü çıkamadılar, biz de buz gibi suya atlar mıyız atlamaz mıyız diye tartışırken, en yiğidimiz Yasemin çıktı. Tuna ve Aybikegiller yani üşüyengiller, ben çekimser ama cesur!! kimsenin rengini tam olarak belli etmediği bir kaç on dakika sonrasında, o bira - bu bira bitince atlarımlar atlamalara, ayağa giren kramp tedavisine, o tedavi esnasında yapılan video çekiminin de gösterdiği gibi uzaktan algı yanılmalarına, seksi pozlara falan dönüştü.. neymiş o, yüzdük efenim. Mayısın ortasında Cunda'da.
Cunda, kokulu ada demekmiş, yaşayanların çoğu da Girit ve Midilli'den mübadele sonrası göçen Türkler.
Kendilerine taktıkları isim ise Kuzey Egeliler :) Sevimliler..

Yol yorgunuyduk güya, hala bira içmeler ve güneşin altında kısmi neşelenmeler sonucunda, biraz rüzgar mı çıktı!! saatte 3 cm hızla gitme pahasına motoru durdurup yelken açtık. öhöm. biz 4lü (isim vermiyorum)sanki saati kurulmuş deneklerdik, bir anda alt güvertede uyuduk ve kurulmuş olarak yrm saat sonra aynı anda uyandık..o fotoğrafları görmeseydim hep inkar edeceğim şekilde hem de.. tamam sustum..
Akşamları rakı balık muhabbetleri, dondurma krizleriyle bitti.
Geç yat erken kalk politikası işe yaradı tabii.
Ertesi gün yolumuz Bergamaya düştü. Gözünü sevdiğim Bergama ki ben ilk defa gittim.
Bora (küçük ansiklopedim benim) tütün alabileceğimiz beyanında bulunduktan sonra, dünya güzeli bir yoldan geçip ilçeye vardık.

İnsanlar pek güzel, yollar ve evler de, hatta eski Rum okulundan restore edilmiş Lespermagon'da yemek yedik. Aynı anda öğrendik tabii, tütün pamuk yasaklıymış Bergama'da. Çocuklarımız başka yerlere gidiyor çalışmaya dedi mesela bir teyze, bir otel görevlisi, Aliağa'ya, Soma'ya..

Akropolis'e çıktık. Teleferik bir başka macera. Ölüme olan kati inancımı bilen bilir. Gidişte Bora'nın  dönüşte Yasemin'in kucağına kapandım. Şehnaz da az korkuyormuş ya içim rahatlamadı değil..
Ölmedik de gittik.
Yukarıda bulunan şehir demekmiş zaten Akropolis. Eski halini gözünde canlandırmaya çalışıyorsun, sonra maketlerine bakıyorsun, taş üstüne taş kalmış. Kanal yolları belli, banyoyu hamamı bulamadık da, anfi tiyatroda (benim her zaman en sevdiğim) Taşçı'nın azmiyle küçük bir kuple oyun bile izledik.
Koşarak inilen merdivenler, nefes nefese çıkılan basamaklara bıraktı kendini.. Durmadan poz verdik. İzmir'den gelen gençlerle tanıştık. İstanbul çok pahalı dediler. Bir zaman, Fatihe gitmişler 'bizi orada hiç iyi karşılamadılar' dediler. Eşcinselleri hiçbir yerde çok sevmedikleri malumunuz. Biz de o fobikleri hiç sevmiyoruz, siz Kadıköy'e gelin dedik, güldük beraber. Azcık da AKP'yi çekiştirdikten sonra vedalaştık tabii.
Sonra eksik kalır mıyız? Koşarak Bergama halk pazarı. Neymiş o, erik alacakmışız. Tezgah tezgah dolandıktan sonra en sert ve sulusunda karar kıldık. Geri dönüş yolu boyunca katur kutur..

Bergamanın diğer yüzü ise, Özger'i yolda aynı anda 3 kere sokan intikamcı arı!! Taşçı'nın gözlüğünü su sebiline (başka isim bulamadım) düşürüp kaybettiğini sanması, benim ayağıma vuran spor ayakkabılar (Aybike'nin kurtarma çabaları bile bir süre sonra yalınayak yürümeme engel olamaması), amele yanıklarımız falan hepsi yine de ağzımızda güzel bir tat bıraktı..

Akşama hoop Bay Nihat, sanırım oranın en ünlü restoranıymış. Yasemin ve Aybike ve Şehnaz aquadis diye çıldırdılar. En iyisi orada yapılıyormuş. Koşarak konuşlandık masaya oradan meze seçmeye. Küçük bir sürpriz bizi bekliyor.. Tüm yol boyunca hayalini kurduğumuz midyeler bitivermiş. Aquadis yok dediler. Ağlamaktan hallice, acısını çıkarırcasına tüm deniz mahsullerini süpürdük. Rakıları devirdik. Az küçük atışmalar, sigortacılık münazaraları, herkesin en maharetli olduğu yemek tarifleri, küçük küçük dedikodular falan derken geceyi kazasız belasız bitirdik.
Herkes artık uyku vakti geldi şeklinde otellere dağılırken, biz klasik 4'lü Nuri'nın Kırmızı barında az tekila, az bira ve Bora'nın Nuri ile olan üniversite maceralarını dinlemeye devam ettik. Güldük de az hani.. Her şey çok güzeldi. Ama bence o kadar fotoğraf arasında en havalısı Tuna'nın pozuydu tabii :) İşin sırrı sanırım tam olarak poz vermemekte.
Spontane

Spontane bir tatil, en iyi böyle olurdu sanırım..
Herkesi tekrar öpüyorum..





Kramp anlarının seksi poza dönüşmesi ve her şeye rağmen mayıs ayında yüzebilmek :)








kadınlar klübüne hoş geldiniz..













kahvaltı sokağımız, çiçek bahçesi gibi




















Yasemin doğuştan pozcu tabii, çok da havalı, yola yeni düştüğümüz zamanlardan kalma bir kare

 Adı Keş ve ben onu çook sevdim.. hem de kahvaltı yaparken bile sevdim ve yanımda ellirini yıka diye dırdır eden kimse olmadan  :)
 LesPermagon'da hem hamak keyfi hem de yemek keyfi :)) reklam gibi olmasın ama hepsi çok güzeldi.












Haremlik-Selamlık teleferik maceramızdan 2 kare - bu gidiş yolu.. dönüş yolunda bize meydan okudular ve hatunlar ile erkek kısmı ayrı takıldık!!!



 Yine dönüş yolunda az yorulmuşuz vs. Benim ayaklar bitik tam bu ara..
 Anfi tiyatronun en üstünde..

 Türlü maymunluklar
 Az rakı
 daha çok rakı
 az bira tekila
Tuna is  the best!!!








daha yakından çekmek için ezmemiz gerektiğini fark edince, zumlama yöntemine başvurdum tabii :D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder