23 Şubat 2015 Pazartesi

87. Akademi şaşkınlıkları ve ben zaten biliyordumları..

Türlü badireler atlattım.
Umut insanın ekmeği tabii.
İlk önce salonda kurulu olan Digiturk'ü odama taşıma planım tam bir fiyaskoydu.
Sonra iş saatleri içinde Digiturk müşt. hizmetleriyle yaptığım telefon görüşmesi sonucunda, her yerde uygulamasıyla rahat şekilde izleyebileceğimi öğrendim ki, saatler sonra iç rahatlığıyla eve gittiğimde,
simultene tercümenin şovun üzerine yapışmış haliyle karşılaştım. Neil Patrick Harris'in başarısız sunumuyla hiç ilgilenmiyorum, ancak bir kaç saniye sonra gelen türkçe dublaj iç baymaktan halliceydi, ve kalitesiz de olsa tüm komiklik şakaları kaçırmak istemiyordum...Sonradan tekrar müşt. hizmetleriyle yaptığım konuşma sayesinde bu konuda hiçbir şey yapamayacakalarını öğrendim ve tam umutlarım tükenmek üzereydi ki, yardıma yetişen kardeşim şovu olduğu gibi internetten indirebileceğimi akıl etti. İndirdim.
Aradan iki saat geçmişti ki, tam vurucu son saatinde, dosya kırık çıktı. Ve hayır, sinir krizine girme zamanı değildi.
Uzandığım yatağımdan kalktım, bilgisayarımı açtım ve öyle veya böyle sonuna kadar izlemeyi başardım.

Bu hastalıklı takıntıyla ilgili  tabii ki savunacak hiçbir şeyim yok. Oscar ödüllerini ciddiye almayan dolusundan sinemacı veya sinemasever var ve gerçekten ödül töreninden bir çok ödülle dönen İnnaritu'nun da dediği gibi, sanat yarıştırılamaz çünkü onun başarısı zamanla belli olur.

Ama sonuçta bu bir eğlence ve bazen de olsa güzel şeyler yakalamak mümkün.

Bu sene birbirinden iyi adaylıklar arasından hangisinin en iyi olduğuna karar vermek yerine, hangisi kazanırsa kazansın üzülmeyeceğim kafasındaydım.
En iyi film dalında yarışan sekiz filmden, ileriki zamanlarda bile American Sniper'ı izlemeyi planlamıyorum, ancak ne yazık ki Selma'ya da yetişemedim.
Bunun dışındaki altı filmle ilgili düşüncelerimi daha önce buradan yayımladığım sinema yazılarından bilirsiniz.
Ama... Bazı durumlara gönül koydum söylemeden geçemeyeceğim.
Richard Linklater, benim için muhteşem bir yönetmen ve oradaki bir çok yönetmen de aynı şekilde. Yine de ustaca çekilmiş sahneler, peygamber sabrı ile zamana karşı oynaması ve doğaçlama senaryosu toplamında Boyhood filmiyle en iyi yönetmen ödülünü alamaması bir saçmalıktı.
Aynı şekilde en iyi film müziğinin Hans Zimmer'e gitmemesi karşısında da kafam karışmadı değil.
En iyi uyarlama senaryonun Imitation Game'e gitmesine biraz şaşırmak üzereydim ki, Graham Moore'un yaptığı öteki konuşmasıyla kalbimi fethettiğin söyleyebilirim. Yine de Imitation Game'i senaryo olarak çok güçlü bulmuyorum ve karşısına tamamen Whiplash'i koyuyorum. Olmadı..
Unutmadan, yabancı dilde film adaylarından yalnızca ödüle kavuşan Ida ve Mandalinalar'ı izlemiş biri olarak, benim ödülüm çoktan Mandalinalar'a gitti. Ama kabul ediyorum Ida da baya iyiydi..

Beklenenler bölümünde ise, daha performansının ilk dakikalarında 'kesin bilgi' ile kitlelere fetheden J.K. Simmons
Eddie Redmayne için ne diyeceğimi bilemiyorum ki kendisi Stephan Hawking'in yeniden hayat bulmuş formu gibiydi.
Ve Patricia Arquette, öyle doğal ve sıradan ve inandırıcı bir şekilde oynamıştı ki...
Ve her zaman benim kadın favorilerim arasında olan Julianne Moore'un bugüne kadar hiçbir Oscar ödülü kazamamamış olması bile, akademi ödüllerinin saçmalık olduğunun başka bir ispatıydı. Sonunda oldu :)

Yani oyunculardan yana hiçbir sıkıntı yok. Hepsi yerli yerinde.

Wes Anderson'un durmadan teşekkür alması ve Lobby Boy'un durmadan kameralara karşı gülümsemesi çok sempatikti.
Ama Sinematografi'de neden Birdman?? Ben pek anlamadım...
Yüzde bir milyon Grand Budapest'e gitmesi gerektiğini söyleyebilirdim.
Benim için her zaman torpilli olan Interstellar, aynen de beklendiği gibi yalnızca Görsel Efekt dalında ödülü kapabildi. Olsun. Christopher Nolan kalbimde yaşıyor.

Sonuç: En iyi orjinal senaryo ile benim de beklediğim gibi ödülü kapan Birdman'ın, en iyi film dalında iki güçlü adaydan biri olduğunu düşünüyordum.
Ancak iki güçlü adaydan biri olduğunu düşünmem en iyisi olduğunu düşünmem ile eş değer değil.
Benim için Birdman bu senenin en iyi ikinci filmi diyebilirim.
Birincisi kesinlikle Boyhood, ona da en iyi film oscarını kendi kendime veriyorum.

*Bu arada kim gibi senaryo yazmak isterdin diye sorsalar, yıllarca Innaritu diye cevaplamış biri olarak, yine de ve son kere Richard Linklater diyorum..

Sevgiler..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder