13 Ağustos 2013 Salı

UYARI: Aşağıdaki yazı bir hayal ürünüdür (çoğu yerde)

İnsan hayatında iyi olan şeyler her zaman olur, ama hatırda kötü olan şeyler kalır. Daha çok. Belki de o yüzden yalnızca iyi bir insan olmakla veya iyi olan şeyleri yapmayı planlamakla iyi bir hatıra yaratmak arasında koca bir uçurum olur. İnsanoğlu bencilliğin o derin karanlığında biraz da o yüzden kaybolmaya mahkumdur. İnceliğini kaybettiği an. Ne yazık ki..

Beni kötü olan bir şey yaşadığımda hızlı reaksyon verenlerdenim. İlk önce başıma bir ağrı saplanır. Ve şiddeti git gide yoğunlaşır. Daha sonra bir halsizlik çöker omuzlarıma. Sonra sırasıyla aşırı agresiflik ve aşırı üzgünlük arasında gidip gelmeler. Hem fiziksel hem zihinsel olarak zehirlenirim. Gerçek manada. O yüzden en son olarak benim o zehiri şu naçizane bedenimden atmam gerekir. Kusarım. En iyi ihtimal tükürürüm. Çoğu zaman işe yarar veya yaramak üzeredir.

Hayalleriniz gerçek olmuyorsa boşverin.

Tersine Dünya 2013.

Işıl ışıl bir yaz tatili geçirdim. Arkadaşlarla. Hem de gerçek manada hem onun hem benim arkadaşlarımla. Her ikimizinde hobilerinin dikkate alındığı, gönlümüzün hoş tutulduğu, planlı, programlı, sözlerin kısmi de olsa yerinde tutulduğu (tabii ki bazı aksaklıklar her zaman hoş görülebilir) bir tatil. Küçük saygı seansları, arkadaşlarla kaynaşmalar, el ele zıplamalar, bol kahkahalar vs. İşin en güzel yanı da, anı toplamakla ilgiliydi. Çünkü biz, bir şey olma, bir şey yaratma, bir rütinden kurtulma dertleri olan çiftlerdeniz. İstanbul dışındaki hayatımızda da, birlikte vakit harcama, zamana anlam kazandırma, biraz nitelikli birşeyler yapma konusundaki ultra hassasiyetimiz bundandır.

Işıl ışıl bir doğumgünü. Tüm naifliğinin üstüne asıl hediyemin son yarım saat içinde saklı olması, böylelikle tahmini gün boyu süren (belki de daha öncesi) karın ağrısının yok olması ve yaşananların pekişmesi vs. hakkında çok fazla söz edemeyeceğim. Yaşlandıkça kıymetleniyor insan. Bana da aynı o derece hissettirildi. Çok hoş.

Yazın son ve süprizlerle dolu bayram tatili. Sene boyunca olan tüm aksamaları düzeltmenin son bir şansı gibi. Bir nevi arabesk bir ikinci bahar. Hayatım boyunca hiç unutmayacağım ilk bayram sabahı ve onu takiben ikincisi ve diğerleri. Bu bayram sonsuza kadar da sürebilirdi. Zaten beni bilen bilir bana her gün bayram. Arkadaşlarla ve birileriyle ve aileyle olmanın tadı paha biçilemizdi, gibi..

Ve tabii ki masallara layık 40 gün 40 gece olmasa da, üst üste 2 gün 2 gece kutlanılmış bir yıl dönümü. En sevdiğim kolyeyi hala boynumda taşıyorum. Bana o aldı. Çok detaylarını veremeyeceğim tabii ki, ama bana bir gün çiz deseydiniz eğer, ben size umutla dolu koca bir yılı çizerdim. Bu yılın en hassasiyetle dolu, kıyamadan, titreyerek, iyilikle dolu, güzel sözlerini, güzel gözlerini, iyileştirme gücünü çizerdim.

Teşekkür ederim
...
Bazen ne kadar derine inersen o kadar karanlık ve soğuk. İnsanın kendi hobisi gibi.

...
Çünkü bazen yalnızca sizin yanınızda nefes alamazlar. Ve bazen yalnızca sizden uzaklaşırlar. Bazen yalnızca kendi cinsiyle ilgili bir şeydir. Bazen yalnızca sizinle olma rütinleri bile aslında sizinle olmamaya dayanır. Bazen yalnızca bir haftasonu arkadaşı, bir ***** yoldaşı, bir yalnızlık ortağı olmanız beklenir. Yani bazen yalnızca iyi olan ve içeriden gelen her şey, sizin dışınızdaki diğer şeylere aittir ve bunu yalnızca diğer şeyler için sıkıntı yaşadığında bilirsiniz. Kabul edersiniz gibi. Sizinle iyi vakit geçirmenin yolu, sevmediği her şeyi yapmaktan geçmektedir. Ve bazen yalnızca ve yalnızca başka şeyleri istediği için sizin KİM olduğunuzu sorar size. Sizin NE olduğunuzu. Neler yaptığınızı, şimdiye kadar, şimdiden sonra neler planladığınızı. Hani şu milyarlarca yıllık dünyada süregelmiş 35 yıllık kıymetsiz ömrünüzü iyice donanımsızlaştırmak gibi. Hani dünya sizin dışınızda acayip şeylere gebe gibi. Büyük heyecanlar ve üretim adına başka paylaşımlar içindeler gibi. Paylaşım üzerine sanki daha önce..... Söylenecek şeyler arasında eğer biraz şanslıyla siz yalnızca başlıkları sayarsınız. Sanki gerçekten sözün ulaştığı, değdiği bir yer var gibi. Sanki gerçekten istediği bir adım sizi daha ileriye götürmek gibi. Sanki gerçekten bir insanı bu şekilde ileriye götürmek mümkünmüş gibi. Sanki siz gerçekten o kıymetsiz, değersiz, asalak çoğunluktan veya azınlıktan, aslında hiçbir şey olmaktan ibaretmişsiniz gibi.

Biliyorum. Bunların altında yatan yalnızca ve çoğu zaman yalnızca başka şeyler istemesi. Sizle ilgisi olmayan şeyleri sevmesi ve daha da garibi bunun bir tekdüzelikten ibaret olmasından bir zamanlar rahatsız olan kişiyle, sizin renk olduğunuzu iddia eden, sizin değer kattığınızı söyleyen, sizinle ilgili iyi şeyler fısıldayan, yani sizin niteliğinizi ne yazık ki sorgulamayan, olduğunuz şeyle gururlanan  adam o değilmiş gibi. Makinalar arasında bir şikayet makinasına dönüşür kişi. Memnuniyetsizlik denizinde durmadan boşa kürek atarmışsınız gibi. Hayatının tüm hayali sizden öncesi oluverir. Ve aslında çözümü çok basittir. Bir adım geri atıverseniz..
Çok basit. İstediği tüm her şeyi çok hızlı bir şekilde sağlamış olacaksınız. Mutluluk denizinde yüzecek mi asla bilemezsiniz. Hem de hiçbir zaman. Ama o bilecek en azından. Ondan sonra ne istediğini. Yapmazsınız ama. Sıtkınız sıyrılıncaya kadar beklemeye yemin etmiş gibisinizdir. Hipokratlığınızdan değil, dizginleyemediğiniz o içgüdüsel duygunuzdan dolayı. Şimdilik.
Siz de biat etmeye karar vermişsinizdir.
Türkçesi, hayatın bir köşesinde, kenarında bekleyeceksiniz. Vazifeleriniz, yükümlülükleriniz var ve en önemlisi, sizin tuhaf bir iyileştirici gücünüz var. Hayatın o dışarıdan gelen kötülüğünü tek başına yenemediğinde sarılacaksınız. Göğsünüzün üstüne dayayacaksınız kafasını. İşte yanlış anlamayın, sırf bu yüzden en çok sizin yanınızda uyuyacak. Ve dostları uzaktaken İstanbul'da. Ve size hediye olarak haftanın bir günü katiyen bahşedilmeyecek. Ve sonra tekrar döndüğünde, arada bir hafta için sizi dünyanın herhangi bir metro çıkışından alışları (misal), haftada bir iki gün dünyanın herhangi bir kafesinde oturmaları (misal), eğer şansılysanız birlikte geçirilen bir (egzotik) haftasonu (yasaklı gün hariç) vs. günün birinde kesin sorulacak. Bu kadar'laşmak aşırı değil mi  diye?

İşte bu yüzden siz neyseki sizinle bu aşırılıklara anlam katan bir şeyin içindesiniz.

O yüzden bunlardan hızla geçeceksiniz. Her zaman aslında siz tek başınıza iyileşeceksiniz. Yalnızca üstüste birden fazla sigara içeceksiniz, sonra derin nefes almalar, hali hazırda kusmussunuz ve bir de onun da dediği gibi aşıksınız ya. O yüzden yüzünüzü iyi olan tarafa, aydınlık tarafa döneceksiniz. Ta ki bir gün göremeyene kadar. Ta ki bir gün sarılacak bir şey bulamayana kadar. Sizin de yoksa eksiklikleriniz, hatalarınız var.  Telafi etmeye çalıştığınızda içine daha çok ettiğiniz şeyler. Ancak her şey bir farkla. Bıkmıyorsunuz siz. Genelde hissettiklerinizi bıkmadan yaşıyorsunuz. Nefes alıyorsunuz yani. Onun yanında.

Zamanında su altında yaşamayı da öğrenmişliğiniz var. Onu da biliyorsunuz. Yani nefes almadan. Şimdilik altından bir sükutun içindesiniz işte. Belki de şu karmaşık hayatın içinde, sıranın size gelmesini bekliyorsunuz. Belki de yalnızca tuhaf bir hayalperestsiniz. Kalem tutamayan, okuyamayan, paylaşamayan, ketum bir hayalperest.

O yüzden sizinle bir şey paylaşılamaz diye düşünebilir. Siz kimsiniz peki gerçekten? Düşünürsünüz. Birinin şiiri gibi.

Hiçbir şey, belki de...

2 yorum:

  1. Sürekli güneşe bakarsan bir süre sonra her şey yeşil kırmızı noktalar halinde görünmeye başlar. Renkler değişir, aşırı parlaklık örter tüm köşe ve çizgileri. GÖzlerini kapatıp açarsın bir kaç kre ve sonra yavaş yavaş ama mutlaka normale döner her şey. Kesin bilgidir...

    YanıtlaSil
  2. görev saydıklarını yerne getirmeye karar verdiysen bir tane osijen tüpü almayı unutma

    YanıtlaSil