29 Ocak 2013 Salı

şehri istanbul

eski istanbul resimleri
İnsan hayatında unutulmayacak bir dönem tabii. Çocukluk. En temiz, en heyecanlı ve saf duyguların saklı olduğu bir dönem. Ben de biraz çocukluğumun mahallelerine dönecektim, biraz o eskimiş kaldırım taşlarına, çatapat kokusuna, kız kaçırana, mahalle maçlarına, üzerine aşkımızı kazıdığımız ağaçlara, kafamıza düşen dutlara, piknik alanlarımıza, el örgüsü kazaklarımıza, fosforlu taytlarımıza, dolma saçlarımıza, boğaz turlarımıza, martı seslerine .....
İstanbul tabii, benim haddime değil aşkını anlatmak. Tüm yazarlara, ressamlara, bir çok sanatçıya konu olmuş bir şehir. Herkesin bir gün terk etmeyi planladığı ama herkesin geldiği bir şehir, ömrünü geçirdiği bir nevi bir ömür bu şehir.  Beykoz çamlıca tepeleri, boğaz sırtları...hatırladığım kadarıyla yeşildi o zamanlar. Koruma altında ormanlıklarımız, imar yasaklı arsalarımız...derken
çocukluğumuz sona erdi tabii.
bir sabah uyandığımızda köprü üstüne köprü kurulması planları, yalnızca arnavutköy sakinlerini değil, yüz yılık tarihi binaları ve ormanlık alanları tehdit ederken bulduk
İstanbul'un simgesi haline gelmiş 100 yıllık Kadıköy Haydarpaşa Garını yanarken
Tarihi Mısır Çarşısını alevler içinde bulduk
Ve 150 yıllık Maarif Nazareti, Cağaloğulunda tüm arşiviyle birlikte gözümüzün önünde yok oldu
Fatih Çemberlitaş'ta Belediye binası olarak kullanılan tarihi binadaki alevler çatıyı sardı ve kül oldu
1909'da yanan Çırağan Sarayını, 90 yıl sonra restarosyan adına otele çevirdmelerini, yine yalnızca seyrettik
ve şimdi en son, Galatasaray Üniversitesini da alveler içinde bulduk.
Bir sabah uyandığımızda ne çok şey değişmişti hayatta. Yine tez canlı bizlerin balık hafızasında yer etmeyecek üç beş büyük değişim daha.
Para getirecek şeye yatırım yapılıyor tabii.
Geleceğe
Gelecek neyi örgütlüyorsa, neyi buyuruyorsa senin temsili iktidarın yüzünü oraya dönecek tabii ki.
Düşününce, tarihin üstüne otopark yapılacak, alışveriş merkezi veya otel ha hiç olmadı eğlence merkezi kurulacak diye hayıflanıyoruz,  dövünüyoruz. Küçük küçük çığlıklar atıyoruz ya..
bence çok da şaşırmamak lazım
Ağaoğlu'nun resmini görüyor gibi oluyorum, kafasının üstünde bir konuşma baloncuğu "Hangi ağaç"
Ağaoğlu inşaat
TaşYapı
Artaş İnşaat
İnananlar, Dumankaya, Sur Yapı, Han Yapı, Ada Yapı.. derken bir ülkenin büyümesi inşaat sektörünün gelişmesine bakıyor. Ne kadar çok konut yaparsanız o kadar gelişmişsiniz demektir. Algı böyle. Bunun için arazi gerekli, arazi yasasının üstünde, ve tarihi anıtlarımız, anıtlar kurulunun altında.
Ya yakarak yayılacak bir sektör bu ya yıkarak.
Tarihe ihtiyacımız olmadığı için tarihi, oksijene ihtiyacımız olmadığından ağaçları yakıyorlar. Yaşanacak alanları yok ederek, hepsi birbirine benzeyen, ne mimarlıkla ne estetikle ilgisi olmayan, soyutlanmış şehirlere çeviriyorlar. İçinde yaşayın diyorlar 'yaşamak' kelimesinin içini boşaltarak.
Sonra da özlemle İstanbul'un eskimiş resimlerine bakarken buluyorsunuz kendinizi ve yine burayı terk etmek lazım diyorsunuz. Çok büyük ihtimal burada öleceğinizi bile bile. Bir tür aşk bu biliyorum. Şehir aşkı, ama siz gitmeden şehir bizi terk ediyor ya, cidden çok acı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder