Kazanız mübarek olsun, bugün pazartesi. Hiç hoş değil.
Bugün memleketimden insan manzaraları günü:
Başımdaki ağrıyla birlikte metrobüse binmeye çalışırken insanların nasıl insafsızlaşabildiğine tanık oldum. Tekrar ve tekrar tabii ki. Aslında sorun yalnızca insaf değil. Bir de o tuhaf şapkalı hanımefendilerin, takım elbiseli beyfendilerin, iş kadınlarının, elinde bilgisayar çantası, üstünde hoş atkıları olan erkeklerin ve işte böyle başka bir yerde yeri olanlar belli, hafif burun yukarı bakan tüm o tiplerin, asaletini bir de metrobüse binerken görmeniz lazım. Hönkk diye içlerinden çıkan canavarlar birbirleriyle yarışıyor vallahi. Görülmeye değer. İte kaka böyle metrobüste yer kapma yarışması, böyle gözleri fıldır fıldır, üç adım bacak açmalar falan derken, böyle bir galeyan ortamı. Ama hop o popo kondumu koltuğa geri alınan asalet. Sanki iki dakikalığına ödünç vermişti. O, oturmak için önüne babası gelse kakacak tipler, böyle biraz önce o hınca hınç mücadeleyi kendileri vermemiş, üç kadın- iki erkeği sırf oturabilmek için az önce ezmemiş, dirsek atmamış gibi burun yine hafif yukarı, aslında ben metrobüse asla binmem havaları, etrafı küçük bakışlarla süzme, süzülme falan derken, camdan dışıra izlemeler...
Neyse bir de yolda yürüme davası var. Bunlar yani hiç acelesi yokmuş gibi ağır ağır yürüyen insanlara da bayılıyorum. Hem de iş yolunda. Aslında her yolda da, özellikle sabahları iş yolunda bir tempo tutturup, kendimi kaybetmişcesine yürüyen, mesela ben, önüme geçip, düşünerek adım atan, ve durmadan tereddüt eden tipleri.... Bir de bunları her an biri gelip yoldan alacak sanarsınız. Böyle yola bakar, bir anda iyice -neredeyse durmaya yakın- yavaşlarlar, veya siz sağa hamle yaptığınızda sağa, sola yaptığınızda sola kayarak, sizin öne geçmenize engel olurlar. Ve o teyzeler, kurban olduklarım, hep bir sohbet ortamındalar. Saat kaç olursa olsun, orada uzakta bekleyen işte pozisyonu ne olursa olsun, adım ahenkini kaybetmemek için uzay boşluğunda hareket ediyormuşcasına yürür ve ters yönde çalışan çeneleri, taramalı tüfek gibidir. Allah muhafaza biraz ivmeyle hızlansa ya incileri dökülecektir ya da.... Önemli değil ama onları bir de deneme kabinlerinin orada görün. Hareketsiz teyzeler, havayla besleniyorlar ya. Yakıt sıfır. Neyse üstüne denenen pantalon ve ı ıh, bu bana yakışmadı.
Ne diyorsun ya teyze, sen pantalona yakışmadın" demek istiyorum.
Bir de arabaların tüm kaldırımları işgal ettiği bir şehrin insanı olarak, nereden yürüyeceğim? Bir fikri olan var mı? Zincirlikuyu-Mecidiyeköy arası olan sabah yürüyüşümde hep bir kavgaya ramak kala kalıyorum. Şaka gibi. Yeşilde geçen arabalardan nefret ettiğim kadar, kaldırımsız şehirden ve işgal edenlerden ve buna izin verenlerden.... falan derken
Bir de kadınlar var. Benim kadınlarım.. diye devam etmeyenler ama:)
Kadınlar, ince topuklu ayakkabı giyen kadınlar. İstanbullu olanlardan. Onlara artı bir yıldız daha vermek lazım.
Onlar yalnızca biraz daha seksi olmuyorlar, ayrıca zoru başarıyorlar.
Memleketimin kırık dökük ve sökük kaldırımları-yolları üzerinde ceylan gibi sekiyorlar maşallah.
Helal olsun. Küçük topuk kaslarınıza ve denge becerinize.
Sizi ayakta alkışlıyorum...
*Ayrıca dünkü iddia kuponum yattı, galiba ben bu işten anlamıyorum.
*Ayrıca Bora benim cingöz olduğumu düşünüyor, babam mülayim:)
Neyse arkadaşlar herkese iyi haftalar..
*Ve resme bak çay demle diyebilirsiniz, haklısınız ama valla başka bir resim bulamadım. Yazı biraz ondan bundan olunca. İdare edin.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder