24 Aralık 2012 Pazartesi

İlahi Komedya ve Kar Fırtınası

Hayatta hiçbir şeyden eksik kalmayacaksın. Valla bak çevir yoldan tesadüfü üç beş kişi sor hepsine. Aynı şeyi söyleyeceklerdir ağız birliği etmişcesine. Yapmadığın için pişman olmaktansa, yapıp pişman olmayı tercih edeceklerdir.
Bir de insanın içindeki merak duygusu, türklerin bunun için çok güzel gediğine kelime takımları :) bile var. Biraz da ona yenildim herhalde, içimdeki merak duygusuna ve bir de işte gelip soruyor sana, tam bir soru olmasa da, fiilin "gidiyoruz" çekiminin üstüne, ne dersin ekliyor :) kararlı kibarlardan kendisi, mühim değil ama ben de hevesliyim bu sefer. Gidiyoruz diyorum.
Nereye gidiyorsun gerizekalı sorusunun binlerce cevabı var tabii..
Benimki, Kartepe'ye.
Kendi "İlahi" komedyamı yazmaya, benim hikayemde de ilahi kelimesi sonradan eklenmiştir, benimle orada yaşananlara maruz kalanlar bilir. İlahi bir yönü yoktu, onu kişisel cehennemimle tasvir etmek istedim o kadar.
Neyse gelelim hikayeye,
Cumartesi akşamı küçük hazırlanmalar, arkadaşların özellikle Yasemin'in kar kıyafetleri desteği sonrasında saat 7 gibi yola çıktık. Baho, Bora ve ben. Arabanın arkasında oturan ve durmadan üşüyebilen ben için babamın bıkmadan kurduğu şu cümle kulaklarımda çınlıyor
"Ağustos ayında boku donan ilke"
Evet ben, arabadaki sorundan kaynaklı durmadan rüzgar eser kıvamda oturduğum arka koltukta pek bir sessiz, üşütük ve bereli, montlu, atkılı kalıyorum. Her zamanki gibi. Çok hareketli olmayan araba yolculuğumuz sonrasında (yaklaşık 1 saat) Sapanca'daki arkadaşlarımızın evine varıyoruz.
Dünya güzeli evlerine bu arada :) Müthiş bir masa hazırlanmış, balıklar bahçede ızgarada, şarap alınmış, mezeler, maç falan derken bu arada küçük bir rakı eksikliği krizi başarıyla yönetiliyor ve hep beraber rakı şarap eşliğinde sofraya oturuyoruz.
Sohbet muhabbet derken tabii, damardaki alkol promili de gittikçe artıyor hızımızı alamayıp Trivial Pursuit'e geçiyoruz. Son dönemlerin en iyi oyunu tabii, ama soruları ezberlemedikçe. İsim vermiyorum, bu yazıyı okuduğunda o kendini biliyor olacak :)
Neyse Malcom X ile biten, kandırılmışlığımın üstüne zaferle sonuçlanan oyun üzereni çekilen güzel ama kısa bir uyku ve sabah sekizde yoldayız...
Kayak takımları kiralamacalar, yok pantolon yok eldiven yok atkı takmayacaksınlar, yok iç cebe konulan fıstıklar ve bu hikayenin içindeki en ilahi öğe olan Bora'nın sabrı..
Tüm tatile damgasını vuran sabrı..
Hala yıldızlı üç puana sahip, siz düşünün.
Neyse biz gittik iki arkadaş ikimiz de hiç bilmiyoruz, babypist denilen yerin yan tarafında işte kayak takımlarımı ayağımıza geçirmeye çalışıyoruz, benimki hızır gibi yetişiyor tabii bu arada. Geçen sene hiç kayamamış olmasına aldırış etmeden, o kadar hevesle gelmiş olmasına da, saatlerce yalnızca biz iki yeteneksizle ilgileniyor.
Babypistte küçük kayma sekansları daha çok küçük düşme, kıç üstü devrilme sekanslarına evriliyor. Tabii bu daha enerjimizin üst düzeyde olduğu ilk saatlerde. Kendi başımıza kalkıyoruz, yine de Bora hep ayağımızın dibinde, çıkan kayak takımlarını yerine yerleştirmeye çalışıyor.. Bize ayaklarımızı nasıl kırmamız gerektiğini, bedeniminizi nasıl dik tutacağımızı nasıl yavaşlayacağımızı falan gösteriyor. Tabii ben durmadan asabiyet halindeyim. Hep öfkelim, o bana "iyi hadi bak güzel, bravo" dedikçe daha çok sinirleniyorum. Of diye söylenip, iyi falan deyip durmalar, böyle asık surat, çatık kaşımla kaymaya çalışmalar falan arasında iyi şeyler de oluyor.
Babypistte tabii, çünkü bazen bakıyorum gerçekten oluyor, gerçekten gidiyorum, dönüyorum, yavaşlıyorum, durabiliyorum, yuppii yani olabilir bir şey bu.
Peki senin neyine gerizekalı ki, 10. piste çıkıyorsun.
10.pist dediğimiz zaten 12 tane pisti varmış Kartepe'nin ve en zorlarından biri. Siz düşünün.
Çıkması da bir o kadar eziyetli. Bir dolu insanın gürüh halinde beklediği telesiyej sırası.
Hadi o kadar bekledin, onla yukarı çıkman bile 14 dakika sürüyor. Düşünün ki pistler saat 4 civarı kapanıyor. Bir de biz tam yukarı çıkarken tipi başlamadı mı? Al sana şans, bilekten ellerinin kesilmesi için bir neden daha. Müthiş yani, soğuk üstüne soğuk biniyor ve biz hayatımda ilk defa dağa giden ben, Kartepe'nin en zor pistlerinden birine çıkıyorum.
IQ yerlerde geziyor..
Peki o tepeye çıkmak için o kadar zahmete katlanıp, o kadar zaman kaybediyorsun ya, Bora beni bilgilendiriyor, inmesi yalnızca 1,5 dakika sürüyor diyor. Hadi ya diyorum içimden, ne kötü, bizimde üç beş dakika sürse hakikatten kötüymüş, bir daha insan olan o sıraya girmez diyorum.
Ben çok detay vermeyeceğim ama şunu bilin yeterli.
Yaklaşık 55 dakikada aşağı indik.
İndik: Yuvarlandık, düştük, kalktık - kalkamadık, düştük, biraz kaydık, düştük, düşürdük, zincirleme kazaya sebebiyet verdik, nefessiz kaldık, düştük, ayağımızdan takımlar çıktı, takamadık, yürüdük, bata çıka yürüdük, Bora ayağında takımları iki elinde biz iki yeteneksizin takımları ile kaymaya çalıştı, düştük, hala sabırla bize öğretmeye çalıştı, düştük, biz yine düştük derken işte toplam 55 dakika, ruhu bedenden ayrılmış iki acemi, kaybolan (diğer pistte bir koca) bize kaymayı öğreteceğim diye helak olan ve günden pek bir şey çıkaramayan üç numara ve günü şampiyonlukla sona erdiren on kere zirveye çıkmayı başaran baho :) falan filen derken donumuza kadar ıslanan biz, birden çok atasözünü birden ihlal ettik.
Hem de aynı günde hem yaşa oturduk, hem merakımızın kurbanı olduk, hem de bir müsibet olarak :)

*Bu arada günün ilk saatlerinde çekelen eğlenceli kısımların resimleri aşağıdaki gibidir, sevgiler....
 

 

 


 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder