Ve mutlu olmak için neden çok şeye ihtiyacımız olduğunu düşünerek.
60'lı yılların romantikliğiyle alakası yok, güdümlü yaşamaktan bahsediyorum ben.
Neden benim mutluluğum başkalarının mutluluğundan beslenmek zorunda, neden birilerini dünyanın yörüngesi yapmaya çok meraklı insanlarız, onu düşündüm.
Halbuki dünyanın yörüngesi zaten yörünge. Dönmek için kimsenin eliyle itmesine ihtiyaç duymuyor.
İnsan gibi, gitmek için veya kalmak için kimsenen seni tutmasına veya itmesine ihtiyaç duymamalı...
Küçük ve sevimli şeyler var oysa ki hayatta.
Kendimi biraz da şarkının ritmine kaptırdım. Hayatı yalnızca olduğu gibi kabul edebilir veya sevebilir insan. Görebileceği şeye bakmak ister insan.
Yani herkes.
O zaman bu aldatmaca neden diye düşündüm? Hele seni üzüyorsa, hele aslında hep biliyorsan o ayrıntıların büyüdüğü yerin yalnızca senin beynin olduğunu, daha ne..
Neden hala kalır ki insan.
Hadi kaldın, neden biraz soluk almaz?
Bilmiyorum.
Böyle düşüncelerin arasında işte, küçük bir kuşun herhangi bir kaldırım kenarında taşı didiklemesini düşündüm, denizin üstünden giden bir motorun arkasında bıraktığı beyaz köpükleri, gökyüzündeki bulutların bana anımsattığı şekilleri, onları yorumlama gücünü düşündüm, demir parmaklıklar arkasından görünen iki eli, sokak yazılarını ve ufak kız çocuklarının saç örgülerini, önlük yakalarını bir de dedeleri düşündüm, kantarla hastane önlerinde bekleyen dedeleri... Yüzümdeki gülümseme gitgide yayıldı mı bilmiyorum ama karşı çarprazımda oturan kız tuhaf bir bakış attı bana, son anda yakaladım.
Metrobüs yolculaklarım, bazen o sıkış tıkışlığın arasında öyle şeylere akıyor ki insan, hayret verici...
Tam köprünün ayağında da o az kalmış ağaçların arasında kahverengi tonlarıyla yükselen iki katlı evi gördüm. Hafif salaş bir terası olan, boğaz kenarında, balkonunda veya pervazında çiçekler yetiştirebileceğin, her daim güneş gören, deniz gören, kuş sessleriyle uyandığın, camları tam boy olan, yarım perdeler taktığın, yalınayak yürürken bile ayağını üşütmeyen bir döşeme, tüm şehir seni karşılayacak ve veda edecek gibi yatacaksın geceleri, işte bir daha söylüyorum boğazda bir evin var hayal et ve sana soruyorlar. İstanbul'da nerede yaşamak istersin diye?
Ne dersin...
İşte biraz fark edebilsen, aslında cevabı sensin:)
Umutlu günler diliyorum herkese...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder