1999 Gölcük depreminden sonra Japonya’lı yetkililer, hem buradaki sismik hareketi araştırmak, hem de fay hattını incelemek için Türkiye’ye gelmişlerdi. İşte o dönemde beni en çok şaşırtan açıklamalardan bir kaçının yapıldığını yarım yamalak hatırlıyorum.
Bir tanesi (ki hatırladığım kadarıyla 12 Kasım Düzce depreminin hemen akabindeydi), yine dünyanın dört bir yanından gelen jeofizik mühendisleri, ormanın içinden geçen fay hattını hayretle ve hayranlıkla inceledikten sonra, onun dünyanın en büyük harikalarından biri olduğunu söylemeleriydi. Diğer bir açıklama ise, depremin insan öldürmediğiydi. İşte gelen Japon araştırmacıların ağzından çıkan sözcükler kelimesi kelimesine şöyleydi
“Benim ülkemde depremden dolayı insanlar şans eseri ölüyorken, burada insanlar şans eseri yaşıyorlar”
O günden bugüne hep kafamın bir kenarına kazıdığım bu cümle her deprem konusu açıldığında dudaklarımdan dökülüverirdi.
Yabancıların bir doğa harikası olarak gördükleri deprem, benim ülkemde resmi olarak 18 000 civarı, gayri resmi olarak 40 000 civarında insanı öldürmüştü. Bu sayıdan çok çok daha fazlası evsiz barksız kalmıştı. İnsanlar yıllarca soğukla ve açlıkla mücadele etmek zorunda kalmışlardı. Kurulan prefabrik evlerinin az metekaresinde kalabalık nüfuslu aileler altlı üstlü yatmak ve yaşamak durumundaydılar. Çocuklar yetim, büyükler yalnız, yaşlılar muhtaç kalmışlardı. Bu dramatik durum, dünyanın bir çok yerindeki felaket sonrası resimleriyle aynıydı. Şu an bunu hatırlamamın nedeni ise daha çok 11 Mart Japonya depremi sonrasında başlatılan kıyaslamalar oldu.
Bugün itibariyle (ki bu sayı durmadan güncelleniyor)1800 ün üzerinde en fazla 15000 e çıkabilecek bir ölü sayısından bahsediliyor. Depremin şiddeti 8.9.
Tokyo’daki büyük sanayi şirketleri belli aralıklarla, belli tarihlere kadar üretimi bırakmaya karar vermesi
1. derece deprem bölgesi olmasına rağmen 5 tane nükleer santralin burada olması ve belirli ölçüde nükleer sızıntının olabilme ihtimaline karşın erken müdahale yapılması
Dünya borsasındaki düşüş
53 ülkede tsunami uyarısının erkenden yapılması
Tokyo üniversitesinde depremden yaklaşık bir dakika öncesinde uyarı yapılması.
Sallanan marketlerde insanların kaçışmaması
Sallanan toplantı salonlarında milletin panikle birbirlerini ezmemeleri
Sallanan gökdelenlerde, sınıflarda, istasyonlarda herkesin nasıl davranacağını bilmesi.
Tüm eşyaların yerlerine sabitlenmiş olması ve insanların maddi hasarı önlemeye öncelik verir görüntüleri.
Ağzım açık, dilim tutularak izlediğim bu görüntüler bana kesinlikle 1999 depremini hatırlatmadı. Bu koca detay arasında bana 99 depremini hatırlatan ise, tokyo merkezindeki tüm binaların, yapıların depreme karşı önlemli oldukları ve can ve mal kaybının çok yüksek olmamasını beklemeleri değildi.
Bana 99 depremini hatırlatan, satır aralarında geçen, bölgenin kuzey tarafında yaşayanların o kadar şanslı olmamasıyla ilgilydi. Şehrimin, ülkemin, dünyamın ikinci yüzü gibi. Kuzey bölgelerdeki evler o kadar kuvvetli değildi, belki Tokyo’daki insanlar kadar kuzeyliler kıymetli değildi. Her ülkenin diğerlerinin olması gibi. Bir deprem bölgesinde herkese aynı şevkle devletin sarılması beklenemez miydi? Bütçeyi bölmek zorunda kalan devlet tabiiki şansını şehir merkezinden yana kullanmıştı.
Yine de o bölgenin insanları neden şansızdı?
Hani Japonların benim ülkeme geldiklerinde söyledikleri gibi mi?
Yoksa Tokyo dışında orada da mı insanlar şans eseri hayatta kalabiliyorlardı? BİLEMEDİM.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder