‘Libya’ da küçük bir kız çocuğu, aslen Türkiye’li, ilkokul çağında, oturma odasındaki televizyonun önünde oturuyor. Gün akşamüstü vakti. Televizyonda bir film oynuyor. Tüm aile bireylerinin birlikte izlemesinde “bir sakıncası” olmayan türden hani. Çocuk da oturmuş öyle mahsun mahsun izliyor filmi, taa ki görüntü bir perde şeklinde kesilene dek. Koca koca adamlar bir sandığın üstünde ip gibi dizilmiş, ipten geçmeyi bekliyorlar.’
Kocaman açılmış gözleriyle bu tüyler ürperten olaya 8’li yaşlarında tanık olan kız çocuğu, şimdi kocaman bir iş kadını. Hala aynı ürpertiyle hatırlıyor geçmişi. Babasının mesleğinden dolayı Libya’da geçirdikleri bu dönemi için “çocukluğa hiç yakışmadı” diyor olayı anlatırken. Doğru demek bir yana, aslında çok da az diyor. Herşeyden bağımsız zaten o topraklarda, bu zulüm on yıllardır sürüyor
Sene 2011 Libya’da bir diktatörden bahsediyor tüm liderler. İki yüzlü dünya, açık ağızları, şaşıran gözleri ve temkinli cümleleriyle ekranda beliren bu liderleri dinliyor. Tüm Avrupalı önderler temkinli bir şekilde, olayı ‘kınıyorlar’. Öyle uzaktan uzaktan. Pertrol antlaşmalarının, inşaat yatırımlarının ardından sessizce dudak büken, korkuyla kalpleri, cepleri titreyen liderler, bu insanlık ayıbını sessizce ‘kınıyorlar’.
Kaddafi kelle başına bilmem kaç dolarlar basıyor, doların rengi yeşil, yurdu zaten belli, paralı askerlerini salıyor halkının üstüne.
Zaten her zamanki gibi böyle savaşlarda halktan kime ne?
Bir süre ayakları bastıkları yere sabit izleyen liderlerin rahatsızlığı Fransa’da yapılan bir toplantı sonrasında ayyuka çıkıyor. Eski hümanist, demokrat ve iyi iş adamı, ülke yöneticisi bir zülüm insanıdır kararı çıkıyor ve koalisyon kuruluyor.
Karar: tam gaz ileri, ilk hedefiniz Libya!
Libya’yı ilk vuran ülke Fransa.
Aklım tarihin başka köşelerinde kalmış, şöyle bir geriye gidiyorum. 2003’lere. ABD sözde kimyasal silahları nedeniyle Irak’a giriyor. Hem yoldaşı ve en sadık arkadaşı İngiltere beş adım geride durmuyor. Koşar adımlarla ilerliyor, yeri geldiğinde boynuz kulağı geçiyor bile!!
İşte bu dönemde Fransa ilk önce Almanya ile birlik kuruyor. Savaşa karşı ABD ve İngiltere’nin bu politikasına karşı çıkıyor. Üstüne üstlük oradaki bu şiddeti, uzaktan da olsa şiddetle kınıyor ve dünya basınındaki yankıları şöyle oluyor:
Aklım tarihin başka köşelerinde kalmış, şöyle bir geriye gidiyorum. 2003’lere. ABD sözde kimyasal silahları nedeniyle Irak’a giriyor. Hem yoldaşı ve en sadık arkadaşı İngiltere beş adım geride durmuyor. Koşar adımlarla ilerliyor, yeri geldiğinde boynuz kulağı geçiyor bile!!
İşte bu dönemde Fransa ilk önce Almanya ile birlik kuruyor. Savaşa karşı ABD ve İngiltere’nin bu politikasına karşı çıkıyor. Üstüne üstlük oradaki bu şiddeti, uzaktan da olsa şiddetle kınıyor ve dünya basınındaki yankıları şöyle oluyor:
Acaba yeni yeni koalisyonlar mı kurulacak?
Avrupa’da bir ayrılık olur mu?
Fransa ve Almanya, doğuya mı yakınlaşıyor?
Fransa ve Almanya’daki binlerce savaş karşıtı, hükümetlerine destek verdi.
Fransa’da oluşturulan barış eksenleri.....
Zavallı Fransa o dönemde Irak pastasından yeterince pay alamamış olacak ki, şimdi ilk çatalı uzatanlardan.
Göğsünü gere gere bu insanlık dışı muameleye son vermeyi umuyor ve uçaklarıyla o ilk Libya’yı vuruyor.
Zulüm aynı zulüm, Kaddafi aynı kaddafi, Yine siviller ölüyor. Koca ülkede beş kişiden oluşturulmuş sağlık heyetleri hizmet vermeye çalışıyor. Libya’nın pastası daha mı tatlı bilinmez ama Fransa tarihe bir ders veriyor.
Ve diyor ki, bir müsibet bin nasihatten iyidir. Bu sefer eski hatasını yapmıyor, Koşarak ilk kendisi giriyor. Cebini doldura doldura.
Zaten bu zamanda cebi dolduktan sonra çöken omuzdan kime ne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder