çoğu zaman hafta sonunu iple çeker insan.
ben artık pek değil.
bir de pazarlardan nefret eder çoğu insan
ben artık pek değil ( bunu daha sonraki bir yazımda uzun uzun yazacağım)
cuma akşam saat 5 30'a doğru hala programın tam belli olmadığı bir hafta sonuna sürüklenmek üzereykene, uzun zamandır ilk defa rezervasyonsuz olarak risk alıp Victor Levi'ye doğru yol aldık. Hedef bir iki kadeh şarap içip muhabbet etmekti tabii... ama bakmayın siz, balkon kısmında son kalan masa şans eseri tarafımızca kapıldıktan sonra biz toplamda yalnızca 3 şişe şarap yuvarladık. Hatta masadaki arkadaşlar son gelen şişe hakkında hiçbir bilgilerinin olmadığını gayet açıktan ifade ettiler. Tabii kime ne!
Neyse güzel muhabbet, yıldızlı gece, hafif bir müzik arka fonda falan derken, masadaki özellikle erkek kısımlarını shaft'a gidip tekila içmeye ikna edemedim.
Herkesler yaşlanmışlar ! (tam gaz)
Neyse sonra biz de geleneksel asker tıkınma harekatına geçtik (bunu yalnızca anadolu yakası okuyucusu anlayacak) uzun zamandır hasretinden prangalar eskittiğim sandiviçimi tabii ki tek lokmada mideme indirmedim ama baya teğet geçtim :)
cumartesi günü geleneksel olmaktan (yalnızca benim için bir süredir) çıkan havuz eğlencelerine katılmamam için tabii ki artık hiçbir neden yoktu. Duyan gelmiş, gelmeyenler paparayı yediler zaten :) neyse mojitodan bozma dünyanın en şeker kağıt bardaklarıyla ikram edilen kokteyller falan derken, benusen'de yapılan akşam için rakı balık rezervasyonu kendini, iyi bir film bul da şöyle ayaklarımızı uzatarak izleyelimlere devirdi.
sakin ve hoş ve dinlenceli ama alkollü bir hafta sonu.
pazar günü yalnızca bana ve kısmi olarak kızlara aitti. biraz dizi biraz kahve dedikodu biraz güzel haberler özlenen arkadaşların dönüş yolunda oldukları haberleri falan derken ... koca bir haftasonu öylesine geçti.
sonra şöyle bir düşündüm de eskiden ne çok yazarmışım komiklikli günlerimi.. şöyle bir geriye dönüp bakınca aylardır sanki bir sessizlik...
neyse bu sıralar çoğu cümleler yarım biraz.
geçenlerde tanıştığım bir adam, bana huzur bulmakla mutlu olmak arasındaki farktan bahsetti. huzur bulmak kolay değildir ve stabildir dedi, mutlu olmak geçicidir çünkü hep bir şeyin peşinden koşar ve hiç doymaz insan, dedi, zor olan huzur bulmaktır, huzur bir vazgeçebilme halidir, dedi.
masada saatlerce süren dırdırlanmamı tahmin edebilirsiniz. bence hepsi bir şekil mutlu olabilmenin tuhaf versiyonları ya bunu çok açmak istemiyorum.
derdim yalnızca kötü hissetmemekle ilgili.bunu bir yabancıya tabii ki söylemedim.
size söylüyorum.
şu an bir haldeyim. ismin herhangi bir hali.
şu an bir haldeyim ve ona göre aldığım her aksiyon beni olduğum halden daha iyi yapmak için olmalı.
ben insanın vazgeçmiş halinden nefret ettiğimi o gün kimseye söylemedim tabii.
stabil bir huzur peşinde olmadığımı da.
şimdi hayat iki kollu akıyor ya iki yanımdan. ben de böyle dimdik ayakta durmaya, bir çeşit yaşamaya çalışıyorum ya.
üzerime zaman zaman çöken ağırlıktan kurtulmak için.
bazen işe yarıyor.
bazen bana mısın, demiyor.
aynı hayat gibi. kesinlikle durağan değil.
bugün yağmur yağacak diyorlar. arkamdaki pencereden şöyle bir baktım gökyüzüne, haklı olabilirler.
ben yorum yapmıyorum.
ve belki...
belki gerçekten çok mutlu olacağız, belki birazdan çok güzel bir yağmur çiseleyecek, belki hayat zannedildiği kadar da kötü değil, belki işte ne bileyim tercihlerimizin ağırlığı altında hiçbir zaman ezilmeyeceğiz, belki kış aslında mevsimlerin en güzeli, belki pazarları sevmemin gerçekte hiçbir anlamı yok, belki hayat vazgeçebildiğin ölçüde daha eğlenceli, belki herkes çoktan mutlu olmanın bir halinde, belki zor olan dönüp arkanı gidebilmektir, belki risk almamak çoğu zaman, ve belki işte sen yağmuru beklerken falan veya hep aynı dükkanın önünden geçerken veya aynı şarkıları dinleyip yeni bir anlam çıkarabilecek misin diye bakarken, belki heraklitos ta o zamandan aslında deliymiş, zaman yok, değişim yok, her şey hep aynı falan, bildiğin inandığın öğrendiğin her şey
ya da hakan aysev'in dediği gibi, öyle yüksek bir 'ya da' dersin ki
öbürü susmanın tarihi
ya da
sana aylar önce söylenileni sen yıllar sonra kendin tecrübe edersin.
belki gerçekten mutlu olmayacağız,belki birazdan çok güzel bir yağmur çiselemeyecek, belki hayat zannedildiğinden de daha kötü, ve tercihlerimizin altında sürekli ezileceğiz, ve kış, bazı şeyler olmadığında mevsimlerin en güzeli katiyen değil ve pazarları sevmemin kesinlikle bir anlamı var, belki hayat vazgeçmediğin ölçüde daha değerli ve hiçkimse mutlu olmanın bir halinde falan değil, belki zor alan kalabilmektir, belki risk almak ve çoğu zaman aynı şeyleri yaparken bile farklı bir anlam çıkaramazken insan, heraklitos hiç de deli değilmiş falan, yani aynı nehirde iki kere yıkanamaz insan, demiş ya hani...
ya da
neyse
bugün alışverişe gideceğiz. belki sonra sinemada iyi bir film izleriz..
herkese harika haftalar diliyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder