19 Temmuz 2013 Cuma
bağzı şeyler çok değişti
her şeyin tadı değişti.
aşkın, filmlerin, görevlerin, evdeki sohbetin, arkadaş toplantılarının, sokak alışkanlıklarının..
aslında her şeyin tadı gelişti.
her şeyin tadı daha bir acı oldu mesela.
rutinlerimiz, takıntılarımız, boşluklarımız, gereksiz önemliklerimiz, değersiz kıymetlilerimiz, gelecek beklentilerimiz vs.
veya daha çok şey kazanarak yola devam edecektik ve ettik şükür. duymaya tahammül etmediklerimizi dinledik, yüzüne bakmayacaklarımıza baktık, düşman bildiklerimize bile kıyısından bir sempati, köşesinden bir empati geliştirdik.
bazılarını da yolda bıraktık, yani geride, geçmişte, yanımızda daha fazla taşımamaya, kendimize yüketmemeye karar verdik. tahammül edilmeyeceklerden listeler silindi, bir daha gidilmeyeceklerinden mekanlar seçildi. seçtirildi. seçtirdiler, kendi kendilerine.
iyi de oldu.
tiksintinin ve nefretin sığ nedenleri arasında dolanan düşmanlaştırılmış bizler öfkemizi hakkıyla yansıtacak haklı düşmanlar edindik. hemde yalnızca fikrimize değil açıktan açıktan canımıza kasteden.
sonra platonik aşkların, pembe panjurların, olmayacak sehayat planlarının, piyangoların, tv kanallarının peşinden gitmektense daha basit ve gerçek, daha ulaşılabilir ve sahici 'park'ların peşinden gittik.
iyi de ettik. çoğumuzun içinden bir kere bile geçmediği, kimimizin tüm öğlenlerini orada geçirdiği, kimimizin ülkenin bir ucundan adını bile duymadığı, yalnızca rengi yeşil bir parkın milyonların hayatını kurtaracağını kim tahmin ederdi ki?
abartmıyorum. o rüzgarın peşinden savrulan, bir anlığına da olsa ayakları yerden havalanan herkes bilir, bilecektir. bizim yüreğimize başka bir şey ekildi o gün. harika bir şey hem de dostum.
şimdi bir şehri, şehrin insanlarını, bu ülkeyi sevmek için birden çok nedenimiz oldu. nazımın kmlerce öteden hasretlik çektiği memleketinin içindeyken hasrete mahkum olmamış mıyız hani?
bunu gördük, sürgün yemeden sürgüne düşmüşlüğümüz, yabancılaşmamız, dargınlığımız, inançsızlığımız hep bundanmış meğer.
şimdi her şey değişti tabii. öyle boylu boyunca kökünden ve bir daha eskisi gibi olmamak üzere de değil belki. şimdi her şey değişti. çünkü ben artık inandıklarıma karşı umut beslemeye başladım. tanımadıklarımı tanımaya, güvenmediklerime bir şans vermeye, umursamadıklarımı umursamaya, düşmanlıklarımı kırmaya, dostluklarımı sorgulamaya.. vs.
ve aslında toptan baktığında eski alışkanlıkların kader mahkumu olmaktan çıktık...
bağzı şeyleri kahretmeyi
bağzı şeylere harika demeyi
tüm o gaz ve toz bulutuna rağmen ilerlemeyi
kapısına düştüğümüz bir yabancının evine sığınmayı, kapımaza düşeni evimize almayı
yanımızda yuvarlanana el uzatmayı, el uzatana güven duymayı
gözlerimiz yandığında yüzümüzün yıkanmasını, talsidimizi paylaşmayı
koş diye bağırmayı, geriye gitme diye haykırmayı
'iki fidan' için yiten beş canı
akan gözleri
felçli bedenleri
yaralı yürekleri
küskünlükleri
öfkeyi
aşkı
inancı öğrendik.
şimdi bir kıt daha tehlikeliyiz yani
olası ihtimal terör örgütlüklerimiz, olmadı yardım yataklıklarımız olmadı sempatizanlıklarımız var.
hem de her birimizin.
bence gerçekten nefis :)
*bir kaç günlüğüne hoşçakal istanbul, seni hiç olmadığı kadar seviyorum...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder