6 Mayıs 2013 Pazartesi

onlar

boş bir cümleyle başlamak için değil bu yazı, onlar gibi düşünmek istedim kıyısından, kenarından, ki onlar, yüklemleri yüreklendirmek için mücadele ettiler, sıfatları pekiştirmek için, kelimelerin anlamını genişletmek için, içini doldurmak için belki..
Diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir dediler.
Çav bellaları diskotek şarkıları yapsınlar diye, marşları geyik sofralarında harcasınlar diye,
sosyalizme bir masal gözüyle baksınlar diye değil.
İnandılar. Tuhaf bir bilinmeze inanmaktansa, biraz gözü gören, biraz bilen ve en önemlisi emekten yana olan herkese, eşit mesafede, ve tuhaftir ki yalnızca onlar için inandılar.
Bunu bir ibadete çevirsinler, resimlere tişörtlere basılsın, küçük anahtarlıklar üzerinde taşınsınlar diye de değil.
Dağlara çıkıp türküleri gökyüzüne çalan aşıklardan feyzaldılar, onlar da bunları türkü barlarda, pavyonlarda birileri haykırsınlar diye söylemediler muhakkak.
Sokaklarda ölenler, kaldırımlarda açlıktan sürünenler ve yine de elinden kalemi bırakmayı hiç düşünmeyenlerden öğrendiler onlar.
Ve dediler ki dünyayı anlamak değil, değiştirmek asıl olan.

Onlar aktarımın temas ile, yani insan insana  değerek, daha değerli bir şekilde olacağından umut kesmediler hiç.
bir de bugün onları yarı yolda bırakan kimseden de muhakkak.
bir yoğunluğun ve karmaşanın içine girdiği için kaybolan
bu işin bir yaşam şekli olmasından yorulan,
birşeyler daha kolayına geldiği için vaz geçen, geri dönen, yalnızca dönen milyonların aksine
yine de dimdik çıktılar onlar.
senin küvette üstüne oturduğun
piknik sofrasında tepsini koyduğun
kadıköyde bir zamanlar rıhtımda oturup çayını yudumladığın
taburenin üstüne.
hem de geri sarılır bir film olmadığını bilerek hani
bir daha hiç nefes almamayı seçtiler
başka birileri için hem de
biz kahramanlıkları filmlerden ve kitaplardan görmüş tüketimin haksız yığınları
en azından bugün onları hatırlamalı
biraz daha yakışır yaklaşmalı
meze etmemeliyiz diyorum bir tek

yine de siz bilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder