13 Şubat 2013 Çarşamba

seni öldürmeyen şey basitçe seni bir yabancı kılar


Heath Ledger 2006 yılında Rolling Stones dergisine verdiği röportajda "Film endüstrisindeki pek çok aktörün problemi aynı... Hepimiz harika olduğumuzu düşünüyoruz, biliyor musun? Ve yüzde doksan sekizimiz berbatız. Ve kendimizi geliştirmeden önce bunu fark etmemiz gerekiyor" demişti. 
Kariyerine televizyon filmleriyle başlayan Heath'in ismi ise Uğultulu Tepeler romanındaki ana karakterlerden birinden geliyordu. İsmine yakışır bir şekilde şekillenmişti kendisi de sanki, aksi, uyumsuz ve dikkafalı..
Belki de o yüzden kendine bir çok gençlik filmleri için rol teklifi gittiğinde, yine verdiği bir röportajda 
"Kendimi bir şişe kola gibi hissetmeye başlamıştım. Ve çevremde beni popüler bir şişe haline getirmek için pazarlama dolapları dönüyordu. Ve bilirsin, kolanın tadı b.k gibidir. Ama her yerde posterleri vardır, o yüzden insanlar satın alır. İşte ben de b.k gibi bir tadım varmış ve sebepsiz yere satın alınıyormuşum gibi hissediyordum"
Şeklinde röportaj vermesi kimseyi şaşırtmamıştı 
Christopher Nolan'ın Joker için tartışmasız tek düşündüğü kişi olan Heath Ledger'ın ölümden sonra Akademi ödülü kazanan ikinci aktör olarak sinema tarihine geçmesi, bazı spekülasyonlara yol açsa da, filmi izleyen herkes, Jokere değişik bir yorum kazandıran ve kalburüstü bir oyunculuk sergileyen Ledger'a  hayran olmuştu.
Heath Ledger'ın uyku probleminin de bu döneme denk gelmesi kimilerine göre bir tesadüf değildi. Rolü için insanüstü bir çabayla çalışan Ledger'in sizofrenik bir karakteri oynamasının ölümüyle alakası olduğunun dedikoduları bir çok kişiyi inandırmıştı da. Ama tüm bunlara rağmen takipçilerinin aklında yine Joker rolü için 'hayatı boyunca en çok eğlendiği ve özgür kaldığı rol olması' yorumu kalmıştı.

Hem İskoç hem İrlanda menşeili olan Ledger, kızına, anlamı bir çeşit kutsallık olan ismi verirken, Luc Besson'un en iyi filmlerinden ve sinema tarihinin en iyi karakterlerinden biri olan, Portman'ın hayat verdiği Mathilda'yı seçmişti. Mathilda'nın 18 yaşına bastığı zaman, hem babasının kazandığı oscar heykelciğini almaya hak kazanacağını, hem de babası gibi iyi bir oyuncu olabileceğini şimdiden hayal edebiliyorum.

Çok fazla düşünen, bazen kafasındaki çoğu düşüncenin önüne geçemediğini söyleyen Ledger'in yatak odasında, çıplak bir şekilde masörü tarafından ölü olarak bulunmasının haberini televizyondan ilk duyduğumda, olduğum yerde ilk önce ayağa kalktığımı, sonra tekrar oturduğumu sonra bu şaka olmalı diye düşündüğümü, ve çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Çünkü bir süredir takip etmeye başladığım Ledger, yalnızca en sevdiğim yönetmen olan Nolan'ın yine en sevdiğim çizgi roman uyarlaması olan Batman'de Joker'i oynamamıştı, Ledger aynı zamanda sinema tarihinin en iyi aşk filmlerinden birinde, hem de oldukça inandırıcı ve etkileyici bir şekilde Ennis Del Mar'a hayat vermişti.
Candy, Lords of Dogtown, I'm not There'deki performansıyla zaten doğru bir yolda olduğunun sinyallerini veren Ledger'in gelecekte en iyi aktörler arasında yer alacağına ve gerçekten bir çığır açacağına o kadar çok inanıyordum ki, yaşadığım hayal kırıklığı biraz da izlemekten yoksun kalacağımız o benzersiz oyunculuğu yüzündendi.
Hala da biraz öyle.

Sanırım Inglorious Basterds'da Christoph Waltz'u ve  TheFighter'da Christian Bale'i izlerken aklıma gelen hissin aynısıydı, The Dark Knight'ta Heath Ledger'ı izlemek başka bir şeye benzemiyordu. Ondan öncekilere fark attığını (üzgünüm evet bunlardan birisi gerçekten Jack Nicholson) ve bambaşka bir tarzı perdeye taşıdığını ve bunun aslında ne kadar zor oluduğunu hissediyordum. O en iyi şekilde vücut dilini kullandığında ben perdenin karşısında mest oluyordum. Ve yine film bittiğinde çok konuşulacak ve asla unutulmayacak bir performans sergilediğinin farkındaydım.
İşte bunun için genç yaşta onu kaybetmek bana çok üzücü gelmişti. Çünkü bazen filmleri izlerken, içlerine giriyorum. Böyle o kaldırımlarda yürüdüğümü, o bar taburesinde oturduğumu, aldatıldığımı veya ölmek üzere olduğumu sanıyorum. Heath Ledger'ı izlerken, sanki köşe başında oturmuşum ve dünya ile başka hiçbir iletişimim kalmamış gibiydi. Yüzüm gülerek, nabzım artarak izlediğim sahnelerinde her an biraz daha heyecanlanıyordum. Yazık oldu..


Bugün onun ölüm yıldönümü falan değil. Ama ben şu başlığı öylesine bir yere not ettiğimi fark ettim. Aslında bu başlığın altında, Nolan sinemasıyla ilgili birşeyler yazmak istiyordum ama, Joker'in ağzından dökülen bu repliğin, yine onun hikayesine yakışacağını düşündüm. Çünkü onun hayatı da biraz bu replik gibiydi. Endüstrinin ne kadar içinde olursa olsun hep dışarıda kalmış, dışarıdan bakan ve bazı kuralları anlayamayan bir yabancı gibiydi. Onun oyunculuğunu da özel kılan şeylerden biri belki bu yabancılığıydı.

İnsanın kim olduğu değil, ne yaptığı onu tanımlar..

Heath Ledger'a sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder