Leos Carax, aslında İf kapsamında İstanbuldaydı. Hatta bir arkadaşım Ctesi günü saat18 00'de, Taksim'de bir söyleşi yapılacağını söylemişti bana. Ancak ben henüz kendisiyle tanışmamıştım. Hiçbir filmini izlememiştim ve aslına bakarsanız, ismini daha yeni duymuştum. Keşke söyleşi tarihi ben onunla tanıştıktan sonra olsaydı da, yüksek ihtimal dünya ile iletişimi kesilmiş bu dahiyle belki o zaman karşılaşma imkanım olabilirdi..
Kısmet değilmiş. Ben şimdilik kafamda onu öyle canlandırıyorum.
En son uzun metraj filmini on bir sene önce çektikten sonra (tabii bu sürede boş durmamış, kısa filmler çekmiş) bir nevi sinemaya küstüğü ve bu sürede malzeme biriktirdiği tahmin edilen Carax'ın asıl ismi Alexandre Oscar Dupont.
Bundan oluşturduğu anagram ile kullandığı isim ise Leos Carax..
Holy Motors filminde daha önceki bir çok filminde de birlikte çalıştığı Denis Lavant ile birlikte çalışıyor. Dünyayı bir tiyatro veya bir sinema sahnesine çeviren film, film içinde film sahnesini izlediğimiz bir deneysel sinemaya dönüşüyor. Günlük mesai içinde oynaması gereken karakterlerin ve olayların metni hali hazırda eline iliştirilmiş Mr. Oscar'ın acıklı hikayesi diyebiliriz. İzleyicinin gerçekliğe yaklaşmasına bile izin vermeden, bir oyuncunun, gözetlenmenin, rollerin, gerçekliğe dönüşmesinin hikayesi. Evet eskiden herkesin gözüne çarpabilecek büyüklükte kameralar varken, artık gözünüzün algılamadığı kadar ufalmış olmaları bir gerçek, diğer bir gerçek isi bölüştürülmüş görev dağılımı, her an başka birine dönüşebilen insanoğlu, kendine döndüğünde bir hiçlikle karşılaşabilir mi? Ya hepsi üzerimizi yaftalanmış karakterlerden ibaretse?
Çok büyük bir söz etmiyor aslında Carax, biraz süsleyerek, sinema diline uygun, bugünün insanını, bugünün sahnesini anlatıyor.
İlk önce bir iş adamına, sonra bir dilenciye, sonra bir deliye, bir katile, ölmek üzere bir yaşlı adama, bir babaya...vs dönüşünü izliyoruz Mr. Oscar'ın. Her sahne, gerçeklik hissini o kadar yüksek tutuyor ki, "he işte asıl olan bu" tedirginliği ile izliyoruz. Oynadığı her karaktere bizi inandırmayı başarıyor, bir an mesafeli bir baba, bir an gerçekten soğukkanlılıkla cinayet işleyen bir katile dönüşüyor. Bir iş adamıyken, bir andan arabadan (limuzinden) inip kör dilenci bir kadına, günün sonunda en son sahnelediği oyunda ise (ki beni en rahatsız eden bu son oyundu) karısı ve çoğunun yanına giden bir babaya (aile fertleri maymunlardan oluşuyor) dönüşüyor (ki bunlar yalnızca bazıları). Sahne her bittiğinde, bir fim bitiyor, mesela Mr. Oscar ölüm döşeğinde bir yaşlıyı canlandırdığında, kendi başucunda oturup onunla can çekişen, hayatının tek varlığı yeğeninin yanında can verdiğinde, on saniye sonra ayağa kalkıp diğer oyuna hazırlanmak üzere yola çıktığını görüyoruz (yeğeni hala yatağa kapanmış ölen amcası için ağlarken). İlk etapta takibi ve kavraması kolay olmayan hikaye örgüsü(benim gibi ilk defa Carax izleyenler için diyorum) kısa bir süre sonra rayına oturuyor ve film su gibi akmaya başlıyor.
Denis Lavant'ın insanüstü performansı, popüler oyuncuların bile hikaye içinde eritilmesi ve iyi kurgulanmış bir sinema perdesiyle beraber, Carax bu kadar uzun bir süre sonra, bu kadar beklemeye değeceğini göstermiş oldu.
İlk hedefim 1991 yapımı bir Carax filmi olan The Lovers on the Bridge'i (Köprü Üstü Aşıkları'nı) izlemek olacak. Bu sefer Alex karakterini canlandıran Denis Levant 'a eşlik eden oyuncu, aynı zamanda yönetmenin beş yıllık eski hayat arkadaşı Juliet Binoche olacak.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder