14 Ocak 2013 Pazartesi

düşler diyarı, ancak bu sizin düşleriniz değil

Klasik toplum anlayışı ve çoğulculuk bireyin ne olduğuyla ilgilidir. Genel kurallar çerçevesinde ne kadar ayak uydurduğu, ideallerinin ne kadar ortaklaştığı ve ahengi ne kadar bozmadığı önemlidir. Cümle pozitif kurulur. Gizli diktesinin altında ise yumuşak ve içi boşaltılmış bir hoşgörü vardır. Ne kadar uyarsan o kadar mutlu olursun. Aslında ne kadar uyarsan o kadar göze batmazsın, yalnız kalmazsın diktesi. Stephan King'in korku hikayelerinden çıkma, tek çatılı, bahçeli, küçük havuzlu evler... Mangal yapan aileler, sarı saçlı mavi gözlü çocuklar, ve babalar mangal başında, anneler limonata taşıyor, renkli elbiseler, neşeli önlükler.. Fotoğraf her metrekarede aynı rengi yazar. Aslında benzerliğin kabusu gibi, eski bir hurafeye inanalar gözlerini kısarak baktığında o renk cümbüşünün içindeki kara delikleri görebilirler.
Kara deliklerin ait olduğu kabuslar ise, ahenki bozmakten geçer. İşte biraz da o yüzden
Susarsınız.
Şöyle ki günlerdir bir damla su içmemiş gibi susarsınız.
Veya suyla dolup taşıyor gibi susarsınız.
Bozmamak için.
Farklı olmamak için.
Doğuştan farklı olanın bile yalancı bir hoşgörüyle karşılandığı bir toplumdan dışlanmamak için.
Foucault büyük kapatılmada, deliliğin ilk ortaya çıkışını ve toplum içindeki yerini anlatırken suya dönüyor. O saf hakim toplumun içine karışmaması gerekenlerin, yani tabiri caizse diğerlerinin birer sal ile suya gönderilmesinden bahsediyor. Bardağın bir tarafı dolu. Su ile onları tedavi edebilirsiniz de, su ile onları öldürebilirsiniz de, veya yalnızca aranızda olmamaları gereksinimi.
Güç sende olduğu müddetçe uzaklaştırmak.
Tolstoy'un hikayelerinde Sibirya'da kürek cezaları.
Veya hücrelere kapatılmalar.
Aslında yine temel ihtiyaçlardan biri olan aidiyetlikten yoksun bırakmak.
Çirkin ördek yavrusunun rengi karadır. Kara kedi uğursuz.
Dışlanan kara çocuklar...
Onların adı öteki, ötekiler ve onlar yalnızca tenlerinin rengi değil, ne olmadıklarıyla tanımlanırlar.
Sizin gibi olmayanlar. Sizin gibi yaşamayanlar, düşünmeyenler veya belki yürümeyenler, sevişmeyenler.
Tüm antiütopyacıların ortak karanlık gelecek tasarımlarında korkutucu devletin tektipleştirdiği insan yığınlarının dışında kalanlar. Herkesin beyaz giyindiği bir toplumda tenlerini kırmızıya boyuyanlar. Onlar.
Beğenmediklerin.
Beğenmediklerinle ilgili Düşler Diyarı filmi.
Ve çıplak. Hiçbir estetik kaygısı yok. Toplumun temel taşlarının hiçbiri yok filmde. O yüzden bazı izleyici için rahatsız edici. Bazısı için yalnızca tanıdık değil. Aslında hepsinin altında yatan şey aynı. Onlar ötekiler ve biz onları beyaz perdenin üstünde bile görmeye çoğu zaman tahammül edemiyoruz.
Bir çocuğun gözünden, bir su bendinin ötesinde, yasak bölgede, sanayinin zıttını oluştururcasına yaşamaya çalışan üç beş insanın hikayesi.
Devletin artık elini tamamen çektiği, yükselen suların yok etmek üzere bıraktığı,'leğen' in içinde yaşıyorlar. Hayvanlarıyla birlikte besleniyorlar, birilkte içiyorlar, yatacak yerleri bile farklı, tenekeden bir sal yapmışlar. Sal bile öteki aslında, hiç alışık olduğunuz gibi değil. Nasıl geçiniyorlar alarmı yanıp sönüyor başınızın üstünde. Onlar yalnızca geçiniyorlar. Birlikte. Bir de direniyorlar. Gittikçe büyüyen bir sanayinin karşısında evlerini terk etmemek için.
Ve küreselleşme, eriyen buzullar ve suların yükselmesi.
Bizim görmediğimiz dünyanın daha gerçek daha uzak bir tarafına bakış atıyor bu film. Bir çocuğun fantastik dünyasının küresel ısınmayı yorumlamasını görüyoruz. Doğadaki her şeyi dinleyen bir çocuk Cimcime. Çamura bata çıka yürüyor, her zaman kirli, oyuncağını topraktan yapıyor, bir de doğanın hayvanlarından, onlarla bir gün vedalaşabilir, buna bile hazır, o yükü bile taşıyacak kadar altı yaşında. Plastik botları, öğrenilmiş bir kız çocuğu olmayı çizmiyor ona kimse. Hayatta kalmayı öğretiyorlar yalnızca, parçalamayı, avlanmayı, yaşamayı.
İlkel, ama gerçek. Varlık göstermeye çalışan ötekiler onlar. Ve toplumun onları kendi içine sürüklemek için kullanabileceği bütün araçları reddedecek kadar gururlu. Bir de farkındalığı yüksek. Kalbindeki hastalığı onu yavaş yavaş ölüme götüren bir baba biraz da o yüzden onu evinden koparan devletin doktorunu itiyor.
Ölümü basitleştirmiyor Düşler diyarı. Yaşamı, istediğin gibi, sana ait olan yerde, tarihi yarattığın yerde yaşama mücadelesini yüceltiyor.
Kaçırılmaması gereken bir film..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder