16 Ocak 2013 Çarşamba

Burhan Doğançay



"Sanat, bir kuşun kanatları gibidir. Onsuz toplumlar deve kuşları gibi kafalarını toprağa gömmeye mahkumdurlar" babamın sıkça yaptığı bu alıntının kime ait olduğunu bilmiyorum.
Ama sanatla ilgili naçizane bir kaç yorumum var tabii. Kıymetini kendince bilmeye çalışanlardanım ben de. Hem de her türlüsünün. Yani beğenmediğim anlamadığım, yorumlayamadıklarımı yerenlerden değil daha çok bir süreliğine de olsa onlardan uzak durmayı tercih edenlerden. Bir sonraki sefere, kendime biraz daha bir şeyler katınca anlayabileceğimi düşünenlerdenim. Biraz optimistçe.
David Lynch gibi. (eskiden nefret ederdim)
Artık benim bakış açımla ilgili veya bilgimle ilgili olduğunu düşünüyorum. Veya Tarkovsky. Sinemacı bir arkadaşım bana onu anlattığında, gözümde inanılmaz bir yere yükselen Tarkovsky'i salt kendi gözlerimle izlediğimde anlayamıyorum.
Benim dağarcığımdan kaynaklanıyor, kabul ediyorum.
Ve eskiden cahillik, bunu anlamsızlaştırırken, şimdi yalnızca bir kaç şey daha öğrenmek istiyorum. Bilgi, bilgiye sahip oldukça güzelleşiyor, kıymetleniyor çünkü.
Sanatı yorumlamak ve sevmek de öyle muhakkak.
Sürrealizm mesela, soyut resim, jaz müzik, uzun betimlemeler, sembolik sanat..
Klasik anlamda alışık olduklarımızın ötekileri.
Kolay yoldan olmayanlar.
Anlamadığı şeyden korkar derler insan için. Biz anlamadğımız şeylerden hem korkup hem nefret edebiliyoruz.
Ancak hepsinden ayrı zor bir şey sanat.
Üretmek zor çünkü. Verecek tonla başka kavgan varken, onunla kavrulmaya çalışmak ve sonuçta hiçbir şey olmama ihtimalin çok yüksek iken, yine de sonsuz bir sadakatle devam etmek zor. En zor şartlarda üzerine titremen, hayatın her alanından sanata bir pay çıkarmak, farklı görmek, gördüğüne biçim vermek de öyle. Ve zaten hep farklı damgası yeme ihtimaliyle yaşamak.
Anormalleşmek bir nevi.
Bir de bu anlaşılmamaya karşı yine de bir  duruşun olması, destekçi ve sevecen bir tavrının olması. İnsanlara sevgiyle bakabilmek, üreten yabancılara sahip çıkabilmek ve beynelmilel olmak aynı zamanda, inatla yine de burada kalmak veya bir tarafının sürekli gitmesi.
Bez parçalarından, gazete küpürlerinden ve duvarlardan ve renklerin hepsinden bir ton yaratmak mesela...
Neyse sözü çok uzatmayacağım. Bugün babamın bir dostu, hocası gibi gördüğü ve saydığı arkadaşını, sevgili Burhan Doğançay'ı kaybettik.
Evimizin duvarlarında bir kaç tablosu asılı kaldı şimdi ve ben daha onu tam anlayamadan, göçüp gitti.
Üzüldüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder