Ağaç yaşken eğilirmiş!
Size şöyle bir açıklama yapayım o zaman, siz karar verin.
Yetişkin: Uyy cancağızım söyle bakalım teyzenlere/amcanlara büyüyünce ne olmak istiyorsun???
Çocuk: --(afallama) bir süre sessizlik üstüne makinalı tüfek, saçma ve tutarsız açıklamalar:)
Benim hikayem:
Anaokul döneminde, okul arkadaşım Antony ile evlenmeyi istememim dışında pek bir mesleki seçimim yoktu, çok net hatırlıyorum, bir gece annemle babamın yatak odasındayım, ikisinin arasında yatıyorum, annem öylesine herhalde kadıncağız bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordu, ben tüm heyecanımı gizlemeden, büyük açıklamayı yaptım, Antony ile evleneceğiz. Babam lal, öyle bir sessizlik sonra annem beni sakinleştirmeye çalışarak, artık neye heyecanlandıysam, biraz erken değilmi konuşmaları ve ben son derece kendimden emin, evleneceğiz! Peki..
İlkokul döneminde ise Bilim/Teknik dergisiyle tanıştım. Çalışma masamın alt rafında babamın biriktirdiği dergilerle tanışıklağım ilk önce resimleriyle başlasa da, uzay benim için en büyük yaldızlı resme dönüşmeyi başarmıştı. Hem de yine çarçabuk. Okumayı söküp kurdelamı kaptığımın akabinde, başladım işte uzay yazıları okumaya ve kararım yine katiydi, astronot olacaktım. Aya gidecektim ve kesinlikle bir de uzaylılar vardı, iyi uzaylılar, onlarla tanışacaktım ve ortak bir anlaşma sağlayabilecektim. Yani onlar da kendilerini daha fazla gizlemek zorunda kalmayacaklardı. Babam tabii çok sevindi bu işe. Bir öncekine göre daha mantıklı bir seçim olduğunu düşünmüş olmalı?
Ortaokul, benim isyanımın başlangıç noktası. Süresiz tartışmalar ve her şeye bir karşı çıkış formum. Camlardan beline kadar sarkıp mahalleyle bile kavga eden ben, nefret dolu ve hep bir mücadele içindeydim. Herkesin bir yanlışı vardı işte, ben de onları düzeltmeliydim. Demoklesin kılıcı tepemdeydi! Avukat olmaya karar vermiştim. Hukukla ilgili izlediğim her film beni bu konuda biraz daha sabitliyordu. Hukuk okuyacaktım, bu arada enteresan biçimde juri sistemine inanıyordum, hem de İstanbul'da, ters köşe oyunlarımla herkesi allak bullak edecektim ve hiçbir davayı kaybetmeyecektim. Bu konuda da nettim.
Sonra ben liseye geçtiğimde işler değişmeye başladı tabii, üniversite seçimleri, bölüm tercihleri falan derken, ben hayatım boyunca tek istikrar gösterdiğim alan, matematikteki başarısızlığımla tanıştım. Aslında matematik ve benim hikayem çok daha eskilere dayanır(bunu başka yazımda anlatacağım). Neyse kredili sistem, yok hukukun eşit ağırlıkta olması, beni keskin bir tercih yapmaya itti. Ya avukat olacaktım, ya da olmayacaktım:) Matematikle savaşmam imkansızdı. Vaçgeçtim ben de, onların kaybı.
Lise iki gibi yeni bir ideal, büyük ideal peşine takıldım. Bu sefer çok emindim ama. Gazeteci olacaktım. Evet bir yazar olarak hayatımı tamamlayacaktım. Yeni misyonuma göre, yine millete doğruları göstermenin, bir amacın peşinden gitmenin yolunu bulmuştum. Gazeteci olacaktım, bir köşem olacaktı ve gerekirse Uğur Mumcu gibi parçalara ayrılabilirdim. Doğrulardan vazgeçmeyecektim.
Yine bir tutarlıkıl örneği olarak, üniversite sınavına yabancı dil bölümünden girdim, başka bölümden tercih yaptığım taktirde puanım 0,5 yerine 0,2 ile çarpıldı ve bir kaç başarısız sınav deneyimi arasından,sonunda sözel (kendi alanımdan) girmeye karar verip, üç tercih yaptım. Yalnızca üç. İlk ikisi gazetecilikti.
Ben Uludağ tarihi kazandım. Bu arada puanım İstanbul ve Ankara tarihe yetiyordu. Uludağ nereden çıkmıştı, orayı neden tercih etmiştim o da başka bir yazı konusu. Bin pişmanlıkla gittim dört yıl tarih okudum.
Okudukça sevdim ama, ben biraz hızla sevebiliyorum. Gerisini siz düşünün. Sonra mezun olmama yakın, acaba okulda mı kalsam, iyi bir seçenek olabilir, sonra yok formasyon mu alsam, öğretmenlik de rahat bir meslek olabilir, akademik çalışma için iyi bir seçenek falan diye düşünürken, mezun olup tam 7 sene boyunca İngiltere konsolosluğunun vize başvuru merkezinde çalıştım.
Bu arada yazar olmaya kararlıydım. (bu da başka hikaye). Sinema atölyesine falan da katılmışlığım var, yani ya bir sinema filmi yapacaktım, ya bir roman yazacaktım, ama 7 yıl orada çalışırken eğer bir gün o işi bırakırsam başka yerde çalışmama fikrinde sabittim. Sanatla uğraşacaktım. Neyse iki ay önce işten ayrıldım. İki aydır ithalat firmasında çalışıyorum. Ve gerçekten çok keyif alıyorum. İthalatçı olmayı öğreniyorum. Yurtdışındaki tedarikçilerimizle baş etmeye çalışmalar, Türkiye'deki müşterilerin bitmez tükenmez sorunları falan derken, iyi ki yapmışım.
Bu arada hala yarım bir roman, iki üç yarım senaryo çalışması, yarışma için yazılacak yarım bir öykü falan var elimde.
Bu benim mesleki hayatım.
Başa dönersek, ağaç yaşken mi eğilir dersiniz, çünkü ben hala her dans filmi izlediğimde dansçı olmaya, her kitap okuduğumda romanımı bitirmeye, her bilimsel gelişme gördüğümde.. tamam orada abartı olur diye istemiyor olabilirim, ama doktor olmaya karar verip, alan bile seçmiştim (beyin cerrahisi). Greys Anatomi'nin benim üzerimdeki etkisi:)
Benim tutarlılığım da tutarsızlığımdır diye kabul etmek lazım sanırım.
Gerçekten ağaç yaşken mi eğilir?
Ben hala o belimi doğrultamadım baksanıza.
Ben de başa dönmeye karar verdim, Antony ile evleneceğim ve matematiğe biraz daha özeneceğim. Belki
o zaman her şeyi değiştirebilirim.

zaten birimizden birinin Antony ile evlenmesi şart! :) ama bu daha da başka bir hikaye di mi :))))
YanıtlaSilresmen öyle yaa, doğru bir de bu var dimi, ulen aklıma geleydi araya sıkıştırırdım yalnız. tabii ya:)))
Sil