22 Ocak 2012 Pazar

The Artist, Bir Yönetmen Filmi Kesinlikle

Altın Küre'nin üstüne kısa bir not olarak geçmek istiyordum, vazgeçtim. Daha sonra onlarca sayfa yazmak istedim, vazgeçtim. Sessiz filme olan özlem değil bu, yok yok imkansız.. Başka bir şey vardı, sinemaya ait daha gerçek birşey, sessizliğin mimiklerinden, müziklerinden, bakışlarından mı kaynaklanıyor? Mümkün değil hayır, filmin içinde başka bir filme kayıyorum. Bir sahneyle açılan film başka bir sahneyle sonlanıyor, sessizlikle başlayan film, zaman akışına uygun sesle bitiyor, iniyor perde...Etkilenmenin ötesindeyim. Jean Dujardin'in oyunculuğu şahane, Berenice Bejo keza öyle, dansları, el hareketleri, göz kırpışları... James Cromwell'in sadakati, üstüne bir de keşke köpek konuşabilse! George Valentin elinde kalan son film makarasına sarılır, yeni yetme bir oyuncunun kulağına fısıldar, 'fark yaratmak zorundasın'... Dudağın kenarına çizilen bir ben, eskiye olan tutum, ihanet, gurur ve düşüş....Bir silah sahnesi, bir araba kazası....Belki yeni bir umut...
2011 için en iyileri seçmem gerekirse diye not almıştım daha önceki yazımda, zaten üstüne basa basa söylemiştim, iki üç filmin adını tekar edip durmuştum. Vazgeçtim. Bir Akademi ödülünün sahibini ben seçtim. The Artist, izlediklerimin en iyisi, tüm abartmalardan uzak, gerçekten film tadında, siyah beyaz, sessiz...Boşlukları doldurmak biraz da size kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder