26 Temmuz 2011 Salı

Müslüman olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu!

Desem, bana gücenir misiniz acaba? Öylesine soruyorum, tabi ki farketmez bana!
Türkiye'de en çok kullanılan isimlerden başlıyorum; Ahmet, Mehmet, Osman, Hakan.. Karşılıkları Nikos, Yannis, Alexis, Sakis.... Ayşe si Fatma sı Zeliha sı ise Hera, Lena, Dora olsun işte. Aynı uzun burunlar, düşük gözler, karakteristik çeneler, buğday ten ve kahve tonlarında saçlaramız. Aynı coğrafyada yaşıyoruz. Humus, fava, cacik, döner yiyiyoruz. Raki içiyoruz. Türk kahvesi, Yunan kahvesi; aynı fincanda aynı tatta, ikisinin de yanında su ikramda! Yollarda yürürken Akrapolisten geçiyorum, Efes'i görüyorum. Plaka, Pyssri, Monastraki ise Taksim, Kadıköy, Ortaköy, Cihangir, Bebek işte sahil  boyu olanlardan denizi olmayanlar veya diğerleri.... Güler yüzlü garsonlar, asık suratlı taksiciler, el ele yürüyen yaşlılar, ağlayan çocuklar, bağıran anneler, içtikçe konuşan, konuştukça içen bir millet. Hep bir aynayla yürüyormuşum gibi, hep İstanbul'u yanımda taşıyormuşum gibi.... Bir kaç eksiğiyle yeni bir yer keşfetmemenin, yanlızca aynanın diğer tarafından bakmanın farkına varıyorum. Eğer Müslüman olmasaydık sorusunun cevabını görüyorum Yunanistan'da. Bazen hoşuma gidiyor, bazen kızıyorum. Genelde keyifleniyorum ama... Bir de en çok bu gezimde İstanbul'u özlüyorum. Mustafa'ya içiyorum, Fatih'e gülümsüyorum.. Gizli gizli, kimseye çaktırmadan... Uzo bardağımı İstanbul'a kaldırıyorum....Konstantinapolis/İstanbul'a:))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder