Kalabalığın içinde, küçük kız çocuğunun ağlama sesi duyuldu. Ses tam net olmasa da, annesine seslendiği anlaşılıyordu. Umutsuzca sağa sola bakınıyor, en azından birinin ona yardım etmesini bekliyordu. Çaresizce.
Koca kalabalıktan kimse ona aldırış etmedi. İnsanlara, insanlar ekleniyor, her gelen kalabalık ön tarafı biraz daha sıkıştırıyordu. Az sonra küçük kızın sesi bu kalabalığın içinde kayboldu.
En ön tarafı ayıran bir zincir vardı. Ötekiler, zincirin bu yakasında, beyaz yakalılar ise öbür yakasındaydı. Yaşlı insan yok denecek kadar azdı. Sakalları ve saçları kırlaşmış, elleri buruş buruş birilerini görmek o zamanda enterasan sayılırdı.Artık son dönem modası olan siyah kıyafetliler, yazın sıcağına aldırış etmeden üzerlerinde taşıdıkları deri ceketleriyle adeta böbürleniyorlardı. Küçük çocukların ya anneleri ya babaları ellerinden tutmuş, kalabalığın arasından, önlere doğru ilerlemeye çalışıyorlardı. Herkes önündekine bağırıyor, iteliyor, düşenler olursa üzerinden geçip, o ufak poşet çantalara ulaşmaya çalışıyordu. İzdahamı aldırışsızca izleyen görevliler bu kalabağın bir kaç metre uzağında, kollarını önlerinde kavuşturmuş, soğuk kanlılıkla önlerinde uzanan karmaşayı izliyorlardı. Alışmak böyle birşey olsa gerek. İnsan çevresine hangi geçmişten gelirse gelsin çok hızlı adapte oluyordu.
Görevlilerden birinin o tok, güçlü sesi duyuldu. Zincirin en önünde yüzünü gri gökyüzüne kaldırmış nefes almaya çalışan Adem'e doğru bağırıyordu. Parmağıyla ona sınırı gösterip, bir kaç adım geri gitmesini emrediyordu. Adem bıkkınlıkla ve korkuyla baktı görevliye. İtiraz etmenin bir anlamı olmadığını çok iyi biliyordu. Kardeşinin omzundan tuttu. Zorlanarak ki bu kelimenin gerçek manasıydı, bir kaç adım geriye gitmeye çalıştı. En azından artık zincire değmiyordu. Ön tarafında dikilen görevli gözlerinin içine bakarak elini ona uzattı. Adem'in elindeki sarı kartı çekti. Arka taraftaki kutuların önünde duran yardımcısına "beş kişi" diye seslendi.
Bir terslik vardı, Adem panikle ellerini cebine soktu. Tek kişilik kartları daha vardı. Onu düşürmüş olmanın verdiği suçlulukla kardeşine baktı. Dedesi için olan beyaz kart kardeşinin elindeydi. En az bulunan kart rengiydi beyaz. Artık yaşlı insan yok denecek kadar azdı. Çocukların sayısıda dikkat çekici oranda azalmıştı. Çatık kaşlarıyla kardeşinin elindeki kartı kaptı. Önündeki görevliye uzattı.
"bir kişi daha" dedi.
Adamın gözündeki kararsızlığın netliğe ulaşmasını kaygıyla bekledi. Buna iki kez neden olmuştu ve bir üçüncüyü atlatmaları neredeyse imkansızdı. Sessizce "lütfen" dedi. Kimsenin acıma duygusu yoktu ama anlaşılan görevli o gün için keyifliydi. Adem'in yüzüne bile bakmadan arkadaşına el etti. Beyaz kartın diğer kartlara göre daha ufak olan paketini havada kapıp, Adem'e uzattı. Gülümsediğinde adamın iki azı dişinin olmadığını görebilirdi insan. İnsan müsvettesi ne kadar da çirkin görünüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder