19 Ekim 2012 Cuma

bugün botlarım biraz ağır, ceplerim biraz büyük geliyor..

Bugün yemeklerin tadı bir bozuk gibi ve yıllar sonra tekrar o güzelim boğaziçi köprüsü anlamını yitirdi, yazık.
Hatırlıyorum da arabayla üstünden geçişimizin her defasında babama en sağ şeride kayması için nasıl da yalvarırdım ve büyülenmiş gibi o boğazın dar geçidinden nasıl da akıp geçerdim.
Bu şehri terk edip gitmeye karar verdiğimde, boğazımda düğüm yaratan şeylerin başında gelirdi işte o canım manzara ve benim uçma hayallerim..
Bir şeyi terk etmeye karar vermek çok zor birşeydir hani terk edenler bilir. Ben ise tek bir anda hem ailemi, işimi, arkadaşlarımı, evimi, tüm anılarımın gizli olduğu şehrimi ve şehrimin o büyülü yüzünü terk etmeye karar verdim. Şimdilerde önemini yitirmiş bile olsa, aslında yapılmayacak bir şey için. Rüya gibi bir şehri başka bir hayal için terk etmeye karar vermiştim.
Peki sonra ne mi oldu?
İlk önce hayal beni terk etti, sonra şehir ve o şehrin üstündeki o köprü bana daraltılmış duvarları anımsattı yıllarca, beyazın rengi soldu, mavi koyulaştı bulanıklaştı, anlarsınız işte artık hiçbir şey net değildi orada. Ben de bıraktım artık sağ şeritten gitmeleri ve çoğu zaman kafamı çevirip bakmadım bile. İnsan alışıyor denizi görmeden de yaşamaya. Ben de alıştım.
Alışmak öğrenmek değilmiş ama.
Şimdi yine eskiyen yüzüne bakıyorum şehrin, yine bazı şeyler anlamsızlaşıyor ve rengini yitiriyor, yine bazı şeyler sanki zamanını doldurmuş gibi içten içe çürüyor ve sanki bunu bir tek ben görüyormuşum gibi.
Ellerimin ayaklarıma dolanmasını istemiyorum ve gidebilsem dünyanın en uzun koşusuna çıkarım bugün
Ve uçabilsem en yüksek mesafelere.
Köprülere çakılıp kalmamalıydı hayallerim veya bir şehre yüklemekse eğer hatam, cezamı fazlasıyla çekmemiş miydim?
Kimbilir değil mi?

Ben o kadar güçsüz müyüm? diye soruyor karşı koltuk..
Bu sorusuna nasıl cevap verebilirim.
Ben o kadar güçsüzüm diye fısıldıyorum. Duymuyor bile.

Duymayanlar çok bu memlekette.
Damarını boydan kesesi, en hızlı arabanın önüne atası geliyor insanın kendini.

Sen bu kadar güçsüz müsün diye soruyor bir arkadaşım.
Nasıl cevap verebilirim.
Herkes beni güçlü sanıyor?
I ıhh diyorum

Babamla oturma odamızın salonunda legolardan çiftlik kurduğumuz bir öğleden sonraya kayıyor aklım.
Durduk yere, o çiftliğin turuncu çiti geliyor aklıma, tüm hayvanları içine sığdıramıyorum.
legolardan bir kaçı eksik olmalı,
Babama bakıyorum, çitin ağzını açık bırakmak mantıklı değil diyor.
Ya bir kaç hayvanı eksilteceğiz, ya bahçe öyle sıkış tıkış olacak.
Ne karar vermiştik hatırlamıyorum
Ama şimdi olsa bir tarafını açık bırakalım baba derdim.
Bugün beni işe getirirken o asık suratıma bakan, ve içi acıyan ama bana bir şey diyemeyen babama.
Onu da sevme şeklim herhalde bir başka.

Bir de herkesin içinde eskilerden kalma bir maraz
Maraz bu ya, hiç tam etmiyor seni
Küllerinden doğmuyor yani insan..
Belki benim de yaralarım var.. diyor
Ama ben gitmiyorum diyorum, seni terk etmiyorum falan..
Seni oradan oraya sürüklemiyorum..diyorum...

Kime ne...

Babam ismin gibi ol derdi bana...

Bir de kararında yaşamayı öğrenmem lazım.
Bir de canım bazen öyle acıyor ki..
Bir boşluktan düşmek istiyorum
Hiçbir yere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder